Uçurtmanın İpi

14 yaşında babasını kaybeden Nazlı'ya bakarak, "Hep 14'ünde kalacak," dedi Mücella. O ana rahmindeyken ölen kendi babasını hatırlayarak, "Benim hep ana rahminde kalmam gibi," diye ekledi.

Düşündüm.
Hep 30 yaşında mı kalacağım?
Kalamam. Mümkün değil. O yaşa hiç gelemedim ki...
Sadece, karar veremiyorum, hatırladığım ilk ölümümde mi kaldım, 4 yaşında; yoksa o gün öldüğümü idrak ettiğim 12 yaşında mıyım hâlâ?
Ondan sonra da öldüm. Çok kereler. İçimde kendimlerden bir mezarlık var. Mezarlık bile değil belki, bi çukura itilip üstüne alelacele toprak atılmış bir toplu mezar. İnsan kendi içinde kaç kez ölebilir ki? Bi insan bu kadar çok ölmemeli. Bu, ilkinden sonrası yani, benim suçum, biliyorum. İlk öldüğümde haykırmalıydım. Öldüğümü haykırmalıydım. Katilim de kaçmaya bile teşebbüs etmiyordu nasılsa. Yakalarlardı. Yapamadım. Saçma sapan bir bencillikten. Üzmek fiilinin öznesi olmaktan niye bu kadar korkuyorum?

Sonra yine, başa sarıp bir kez daha düşündüm.
Niye öldüm? Öldüğümü fark ettiğimde, niye direnmedim? Niye kalp masajı yapmadım kendime? Niye mücadele etmedim? Öldüğümü niye gizledim? Gizledim madem, neden yaşayan yanlarımı da alıp o toplu mezarın başından çekip gitmedim? Niye kaldım orada ve neden çıkıp gidemiyorum ve gidemeyeceğim asla?

Kendimi, ipi mezarlarımın elinde bir uçurtma gibi hissediyorum çoğu zaman. Ne zaman kendimi özgür sansam, tutup çekiveriyor ipimi. Sonunda düşmek de olsa, o ipi kessin istiyorum biri.


Yorumlar

Franke Tezgah dedi ki…
Paylaşım için teşekkürler
Kazaz Püskül dedi ki…
Çok güzel hikaye.