Akşam Güneşi Filtreli Cam Fanusların Ardındaki Yürekler gibi bir şey...

Bir şeyler var içimde. O kadar çok çarptı ki duvarlara, insanların yüreklerini saran pırıl pırıl camlara o kadar çok çarptı ki, kıpırdamıyor artık. Şu muzlu maymunlu deneydekine benzer bir şey işte. Görüyor, yutkunuyor filan ama öyle emin ki giremeyeceğinden oralara...
Keşke bir sineğin dirayetine sahip olabilse insan da.
Her insanın yüreği aynıdır herhalde aşağı yukarı. Eski şehirler, eski mahalleler gibi. Bir meydan -tabii ki çeşmeli-, bir kahve meydanda, bir fırın, kasap, manav... Nasılsa artık. Hepsi model olarak aynı ama bambaşka hayatlar, bambaşka hayaller akıyor içlerinde. Aynılığın bu farklılığı büyüleyici değil mi?
Bazıları koskocaman duvarlar örüyor ama kalbinin etrafına. İri yarı güvenlik görevlileri gibi giremezler listesi asıyorlar sonra yüzlerine. Kendilerinden başka kimseye yer yok o kalplerde. Görüyorsun.
Ama camdan bir fanusa kapayanlar yok mu kalplerini, tehlikeliler. Pırıl pırıl da parlatıyorlar her sabah. Bir akşam güneşi filtresi koyuyorlar sanki üstüne. Nasıl güzel, nasıl masalsı... Heves ediyor insan, turistik filan değil, geçip yerleşmek istiyor o yüreklere. Hani öyle bir güzellik ki, sanırsın 24 saat taze çay var. Niye bi kapı koymazlar ki? Niye açmazlar ki çalınca? Bütün güzellikleri görüp olduğu gibi, içine girmenin onu bozmaktan başka yolunu bulamamanın çaresizliği...

Yorumlar