
Naciye teyzeyi
severdim. İçten içe de üzülürdüm onun için. Refik abi bu hale gelmeden önce
Naciye teyze nasıl bir kadındı bilmiyorum ama ben onu ömrü boyunca hep gözünde
akmaya hazır bir gözyaşı perdesi ve yüzünde, insanlara iyi olduğunu kanıtlamaya
çalışırcasına telaşlı tebessümlerle gördüm.
Ona ne zaman bir
şeyler götürsem, kendisi tabağı yıkarken içeride bekleyeyim diye ısrar ederdi. Korkar,
girmezdim.
“Annem acele bekliyo. Hemen tabağı alıp
gitçem,” derdim.
O içeri giderdi,
ben kapı ağzında beklerdim. Yerinden kalkmayacağını, hele kapıya hiç yaklaşmayacağını
bilirdim ama Stator Refik sanki oturduğu yerden şöyle bir uzatsa, kolu o
filmlerdeki mekanik adamlarınki gibi ta kapıya kadar uzayıp beni içeri
çekecekmiş gibi gelirdi. Ara sıra korkudan pıt pıt atan kalbimle, çaktırmamaya
çalışarak kapı arasından yerinde mi, kıpırdıyor mu diye gözlerdim Refik abiyi.
Naciye teyze nihayet tabağı kurulayıp getirdiğinde elinden kaptığım gibi
fırlardım.
“Selam söyle annene!” diye
bağırırdı ardımdan.
Bense tempomu hiç
düşürmeden, başımı çevirip ona bakmadan, “Tamaaam!”
derdim. Hele yakın zamanda ürkütücü bir Stator Refik tehdidi gelmişse koşarken
ayaklarım popoma vururdu.
Anneannemin ani
rahatsızlığı, beni korkularımla streetfighter oynamaya mecbur bıraktı. Annem
apar topar yola çıktı. Beni de kolumdan tuttuğu gibi Naciye teyzenin kapısına
götürdü. Korkuyla itiraz edecek oldum,
annemin telaşlı yüzünü, kolumu sımsıkı tutuşunu, tüm bunların ardına sakladığı
korkusunu görüp vazgeçtim. Korkumu yutacakmışım gibi yutkundum. “Ne
demek Güler Hanımcım, buyursun gelsin tabii. Ne eziyeti olacak şuncağızın,” diyen
Naciye teyzenin peşinden içeri girdim.
Yorumlar