Hayat Kurtaran Bisiklet

Çalışan bir anne-babanın, küçük ilçemizdeki çocuk bakıcılığı işiyle iştigal eden bilcümle insan evladını kısa sürede yıldırıp kaçırmayı başarmış evlatlarıyız abimle. Öyle ki masallardaki cücelerin bile ancak bacağına gelen boyumla yalnız kalıyorum bazen evde. Sonra okul dönemi başlıyor, yalvar yakar bir anaokuluna kabul ettiriyorlar beni yaşım henüz tutmadığı halde. Hiç değilse sadece bir iki saat yalnız kalırım evde diye düşünüyorlar. Ne de olsa henüz komşulara güvenilebildiği günlere denk geliyor çocukluğum.
Bisiklet istiyoruz deli gibi. Abim de, ben de. Hiç umut yok ama. Söyledik miydi annemlere, onu da hatırlamıyorum. Sadece böyle bir ihtimalin hiç olmadığı kalmış hatırımda. Sanki ömrüm boyunca hep bir bisiklet özlemiyle yaşayacakmışım gibi.
Okul açıldıktan birkaç gün sonra herhalde. Bi servis ayarlamış bizimkiler. Serçe'ye benzeyen bir araba. Serçe değil ama. Bulgar arabası. Lada'ydı galiba. Onla getirip götürüyor bi teyze beni. O gün de apartman kapısının önünde duruyoruz, abim de dönmüş gelmiş okuldan. Elini omzuma atmış, eve doğru ilerliyoruz. Tuhaf, elini omzuma atmış olması önemli bir detay benim için. Bu anıya lezzetini veren en önemli duygulardan biri o an hissettiğim şefkat. 
Velhasılı, abim anahtarı çıkarıp açıyor kapıyı. Kapı açılır açılmaz, boynu bükük atlar gibi iki bisiklet karşımızda. Abiminki kırmızı bmx, benimki yeşil-beyaz, dört tekerlekli, markasını hatırlayamadığım bir şey. Allah’ım o nasıl bir mutluluk! Gözlerim nasıl dolu. Zamanın zaman zaman donabildiğini ilk o an öğrendim ben. Bi an bi uğultu, bi garip hisler, donup kalmışız öyle. Sonra çantaları fırlatıp çığlık çığlığa bisikletlere koştuğumuzu hatırlıyorum. Salonun ortasındaki sehpanın etrafında dönüp duruyoruz bisikletlerle çılgınca. O küçücük salon, meğer ne büyükmüş biz küçükken!
Bir iki gün sonra mıydı, birkaç hafta sonra mı, net hatırlamıyorum. Ama bisiklet hala “yeni” ve havalar sokakta çılgınca oynayacak kadar sıcak hâlâ. Annem tembihlerdi hep, “Bak biz evde yokken aç kalma. Acıkırsan filan git Birgül teyzene, Afet teyzene, ben açım de,” derdi. Ben hiç demezdim tabii öyle şeyler. Çekingenlik çocukluktan miras demek. Ölürdüm de açlıktan, gidip demezdim kimseye. 
Okul dönüşü bittabii çantayı fırlatıp bisikleti kapmış, sokağa koşmuşum o gün de. Bisikletle tur atmaktan, arada onu özenle koyup bir köşeye futbol oynamaktan ve dahi mahallenin haylazlarını hırpalamaktan bitap düşmüş ve acıkmışım birkaç saat sonra. Bisiklete atladığım gibi, top sahasındaki abime gittim. “Abi acıktım ben,” dedim. Maçı bırakmak istemeyen abim anahtarı verdi bana. “Eve git, ye işte bir şeyler,” dedi. Bisikleti aldım yine, evde aldım soluğu. Bisikleti kapının önüne güzelce koyduktan sonra eve girip mutfağa attım kendimi. Dolabı karıştırdım, iki tane çarliston biber buldum. Nerden aklımda kaldıysa, anneannemin biberleri doğrayışını hatırladım sonra. Tavaya azıcık yağ döküşünü, ocakta kavuruşunu. Canım çekti. Ondan yapmak istedim. Bir güzel doğradım biberleri. Tavaya azıcık yağ döktüm, biberleri attım. Ocağı bile yaktım. Cızır cızır sesler çoğalınca çeviriverdim düğmeyi. Alevler söndü. Tam oturdum masaya, ekmekle dalacağım tavaya, bisikletim düştü aklıma. “İçeri alıvereyim de çalmasınlar,” dedim. Bisiklet hırsızlığı, dönemin gözde sporlarındandı ne de olsa. Kalktım, kapıyı açtım. Bisikleti almak için iki adım atmıştım ki “tak” diye kapandığını duydum kapının. Öyle kendi kendine kapandığı olmamıştı daha önce. Cereyan yapmış olacaktı. Giriş kattaydık zaten. Pencereleri açar, panjurları indirirdik güzel havalarda evden çıkarken. Hani anahtarı filan unutursak panjuru tutması için birinden yardım ister, pencereden dalıverirdik içeri. Çıktım, bütün panjurları kontrol ettim tek tek. Hepsinin ardındaki cam kapalıydı. İçeri giremedim. Sonra, çocukluk işte, unutuverdim açlığımı ve tekrar koşuşturmaya başladım sokaklarda.
Akşam olup da annem gelince öğrendim ki ocağı kapamayı becerememişim meğer. Ters yöne çevirmişim düğmeyi, en kısıkta olması gerekirken sönüvermiş alev, gaz çıkışı devam etmiş ama. Annem eve geldiğinde, bütün ev ama bütün ev gaz doluymuş. Çocuklarım hangi odada öldü diye dolanmış annem korkuyla. Aylarca kabuslar görmüş.
Neredeyse 25 yıl geçti aradan, hâlâ anlam veremem, nasıl kapandı o kapı ve nasıl oldu da o sıcak günde açık değildi tek cam bile.

Bisiklet sevdası, ömrüme ömür kattı işte.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
gerçekten çok ama çok etkilendim...