Taare Zameen Par ve Çocukluğumdan Anı Parçaları

Aşağıdaki video, Taare Zameen Par filminden. Türkçe meali Yerdeki Yıldızlar, filmin alt başlığı ya da sloganı mı desem ne desem, işte o da "every child is special". Ben sadece izlediğim en iyi filmlerden biri olduğunu söylemekle yetineceğim. Konusuna gitmeyeceğim hiç. 

Aşağıdaki videoya tıklarsanız eğer, bir yerinde çocuğun resim yaparken parmaklarını boya kutusuna daldırdığını göreceksiniz. Öyle dan dan vurgularla göstermiyor fakat resmin bir bölümünü parmaklarıyla yaptığını anlıyoruz çocuğun. İşte o sahne, ilk izlediğim andan itibaren bir sürü şey düşürüyor aklıma. Bu dağınık girişten sonra yeni bir başlangıç yaparak birleştirmeye çalışayım aklımdaki anı parçalarını.

Abim, benim ilkokulu okuduğum okulun ana sınıfına gitmiş ben bebeyken. İşte 4-5 yaşlarında herhalde. Bir gün bir resim çalışması yapmışlar. Abim de diğer çocuklar gibi resmi bitince öğretmenin masasına götürmüş. Öğretmen, şöyle bir bakmış resme, sonra "Bu ne biçim resim böyle" deyip dörde bölmüş abimin resmini. Abim o gece geç saatlere kadar oturmuş, iki resim yapmış. O yaşta nasıl içerlediyse artık. Burundan soluyormuş annemin dediğine göre. Ertesi gün abimi okula annem götürmüş ama sınıfa girmemiş. Dışarıdan izlemiş. Abim sinirle iki resmi masaya fırlatıp yerine geçmiş. Öğretmen bir hareketlenecek olmuş, sonra annemi görmüş, vazgeçmiş. Abim bir daha okulu hiç sevmedi.

Aynı öğretmen, ben 4. sınıftayken bizim müzik derslerimize gelmeye başladı. Derste nasıldı, nasıl davranıyordu hiç hatırlamıyorum. Tek hatırladığım, bir gün ders çıkışında ben bahçeye koşup oynamaya can atarken beni yanına çağırdığı. Elini omzuma attı merdivenlerden birlikte inmeye başladık. O sıralar babam Milli Eğitim'deki işinden istifa etmiş, öğretmenliğe dönmüştü. Benim de sonradan okuyacağım anadolu lisesindeydi. Öğretmen eli omzumda, tatlı bir sesle "Ay ne güzel tesadüf ben senin dersine giriyorum, baban da benim kızımın dersine giriyor. Babana söyle o benim kızıma beş versin ben de sana beş vereyim," dedi. Şaka mı yapıyordu, ciddi miydi bilmiyorum. Ama bir ciddiyet payı olduğunu hissetmiştim. "Ben dört alcaksam bana dört verin örtmenim," demiştim, gülmüştü. Sonra bahçeye çıktım. Bana söyleneni babama hiç söylemedim. Ama galiba ilk kez o zaman bir insandan tiksindim.

Ben 6. sınıftayken, yeni bir resim öğretmeni gelmişti okula. Bizim dersimize de girdi. İyi ki ve çok şükür... Genç, tatlı biriydi. Bir ara derse gelirken sevdiğimiz kasetleri getirmemizi istedi. Gelen kasetler içinde oylama yapıp en çok isteneni dinleyerek yapıyorduk dersi. Bir ara da her hafta sınıfta bir resim seçiyor, o resmin sahibine de bir çikolata hediye ediyordu. Teşvik ediyor ama yarıştırmıyordu. Bugünden bakınca fark edebiliyorum o ince detayı. Sınıfta yazısı çok çirkin olan bir arkadaş vardı. Herkes dalga geçerdi onun yazısıyla. Resimlerde de genelde düzgün çizgileri yoktu. İşte öğretmenimiz ilk hafta onun resmini seçmişti. Sınıfta önce bir şaşkınlık, sonra gülüşmeler olduğunu hatırlıyorum. Öğretmen, "Niye gülüyorsunuz ki?" diye sormuştu. Resmi sınıfa gösterir şekilde tutmaya devam ediyordu. "Hepinizden farklı çizgileri var. Özgürce, içinden geldiği gibi çalışmış," demişti. Ben o günü hiç unutmadım.

Ben büyüklerime, öğretmenlerime ne bileyim çalışırken üstlerime hiç saygı duymadım. Evet, genel olarak saygılı bir insan olarak bilinirim. Ama bu saydıklarıma duymadım hiçbir zaman o saygıyı. Hep o unvanların ardındaki insanlara saygı duydum. O insanlar büyüğüm, öğretmenim ya da üstüm olmasa da saygı duyardım. Keza insaniyetinden kuşku duyduğum bir üstüme istesem de saygı duyamadım ve sanırım yetişkinlik dönemimin ilk, tek ve en büyük kavgasını onunla yaptım.İşte ben o gün o öğretmenime ömrümce tükenmeyeceğini hissettiğim bir saygı duymuştum.

Sonra eşinin tayini çıktı, Ağrı'ya gitti öğretmenim. Bir daha resim dersini sevemedim. (ki ondan sonraki öğretmenimizin tavrı da etkiliydi bunda) O öğretmenimden de hiç haber alamadım sonra. Nerededir, ne yapıyordur acaba? 



Yorumlar

melike dedi ki…
bunu şimdi okudum.çok sevdim. blogunu özlemişim. . :)