Bir Yaranın En Sızlatan Hali

Bir yaranın en sızlatan halidir hayali. Yokluğu düşünmek, yokluktan daha zordur. Acıyı düşünmek, acıdan daha dayanılmaz... 
Hiç var olmadığı halde gidişine ağladıklarımız vardır mesela. Ne saçma... 
Melodiler akapunktur tedavisi gibi bazen... Ruhumuza iğneler batırarak iyileşmeye çalışıyoruz. Ya da kendi acımızdan kaçar gibi paket acılar tüketiyoruz.
Bir yaranın en sızlatan halidir başkasında görüp dokunamadıklarımız. Hani onda silemediğimiz yaranın bir kısmını üstlenmek gibi... Bazı yaralar, saçlarının okşanmasını bekliyor sanki şefkatli bir el tarafından... Görüyoruz, dokunamıyoruz. 
Müzik hiç görmediğimiz yaraları yatıştıran bir el gibi bazen... Saçlarımıza değen tatlı bir esinti... Ya da...
Bazen, yüreğim bir kafes gibi... Yara-kuşlarını tutup tıkmışım, oradan çıkmak için çırpınıp duruyorlar sanki. "altınkafes" sayılmaz yüreğim pek, biraz paslı demirleri... Kapısını açamayışım ondan belki... Yalnızca doğru yüreklerde iyileşecek yaralar vardır. Benim yüreğimi vatan bilecek yaralar kim bilir nerede şimdi...

Bazılarının yaraları, taklacı güvercinler gibi. Ne güzel görünüyorlar. 

Parmakuçlarıma basarak içinde gezindiğim yürekler var. Sahipleri fark etmiyor varlığımı.... Onlar fark etmeyince, yok sayılıyorum biraz. Sahi, ben hiç oldum mu ki? Yarasının izini kaybetmiş biri... Böyle kaybolacağımı bilsem, gözlerimi damlatırdım geçtiğim yollara... Bir yaranın en sızlatan halidir kaybedilişi... Ve yarasının izini kaybedenler, yollarını da kaybederler. Çizgisiz bir kâğıt gibi kalır yara izini kaybedenlerin yüreği. Dağınık görünüyorlarsa dışarıdan biraz, bundandır belki. Başladıkları yerde bitmez, illa aşağı doğru kayar cümleleri... Hayali çizgilerden medet umarlar sonra... Bir yaranın en sızlatan halidir hayali...

Yorumlar