Baloncuğun İçindeki Anlar

Sokakta bir satıcının elinde görürüz ilk olrak mesela. Gözlerimiz kamaşır hemen. Çocukluğun en güçlü silahı "tutturma"ya atlayıveririz hemen. Her istediğimizi almaz çünkü anne babalarımız. En iyi ben bilirim. En iyi ben bilmesem de ben de iyi bilirim. O silahlı-rozetli-kelepçeli şerif takımını ne ettiysem almadı annem. İlk İstiklâl Caddesi anım... Şerif takımını aldıramayışımın kederiyle başım önde hönkür hönkür ağlarken gökyüzünü izlerken buldum kendimi. Elektrik direğine çarpmışım meğer. Sonra hooop sırt üstü yerdeyim. Keşke annem dövseydi. En azından sevgi dolu bir darbe yerdim. Anne dayağıyla elektrik direğinin darbesi karşılaştırılır mı hiç? 

Görürüz ve bir şekilde aldırırız işte o ufak silindiri. Kapağına bağlı ince bir çubuğun ucunda yuvarlak plastikle çevrelenmiş bir boşluk vardır hani. İçinde, sonradan annemizin bulaşık deterjanlı suyla ikame etmeye çalışacağı ilginç bir sıvı. Yuvarlağı daldır, çıkar, üfle, balon çıksın. (Evet, o "şeyin" adını bilmiyorum. Bazı şeylerin adını bilmemeyi seviyorum. Harflerle samimiyetimi artırıyor.)
Heh, işte demek istediğim şu ki bazı anlar var, o oyuncaktan çıkan baloncuğun içinde yaşıyormuş gibi hissediyor insan kendini. Hani kıpırdadığı an baloncuk patlayacak, o an bir daha hiç gelmemek üzere kayıp gidecek gibi... Ya da biz kayıp gideceğiz o andan... Bilmiyorum ki...

Bu... Bunu diyecektim sadece...

Yorumlar