Yüreğinin Avlusuna Terk Ettiğim Sözcüklerimdir

Bu hikâyeyi ben doğurmadım. Ama benim hikâyem. Zerre şüphem yok. Şimdi bırakıp kaçıyorsam yüreğinin avlusuna, onu yaşatacak cesaretim olmadığından... Gözüne ilişirse, n'olur, iyi bak ona.

Art arda yaktığım sigaralar yüzünden göremiyorum önümü. Çalışmıyor gönlümün silecekleri. Sis... siz... yağmur...sus... Bu cümlenin bile sonunu kestiremiyorken nasıl yürütürüm bu koskoca hikâyeyi. Ben yabancısıyım sana giden yolların.... Yolun kenarına bırakıp kaçtıysam sana varmaya can atan bu hikâyeyi, bir kazaya kurban gitmesin diyedir. Yeterince büyüdüğünde içinde, bunu söyle ona...

Hiçbir cümlesinin büyüyüşünü izleyememiş bir anneyim say beni. Korkuyorum bu hikâyeyi de kaybetmekten. Noktalamaktan, bitirmekten, kapıları kapamaktan üstüne.... Bu yüzdendir durmaksızın akması yüreğimin burnunun. Kapayamadığım kapıların tam ortasında, cereyanda kalıyor... Küfleniyor oraya buraya bıraktığım yarım hikâyeler....

Yüreğimin uyuşan ayaklarını ovuşturuyorum bir pencerenin önünde... Uyuştuğunu fark etmek, bir canlılık belirtisi midir?

Yorumlar

Sparrow dedi ki…
evet, bence canlılık belirtisidir. yarım bıraktığın hikayeler, anlaşılmaları gereken taraflara belki de bir şeyleri eksik anlatıyordur.
Lunarita dedi ki…
yarım bıraktığın hikayeler, belki de tamamladıklarından daha tamdırlar.

bunu asla bilemeyiz.

ben bu yazıyı çok sevdim.

sevgi ile,
luna.
melike dedi ki…
Yolun kenarında bırakma hikayeni,yoldan geçerken önüne at onun. Yüreğini görürse kelimelerinin ardında,birlikte devam ettirirsiniz hikayeni.
ena dedi ki…
@sparrow eksiklik de bir parçamız değil mi zaten?

@luna eyvallah:) Eskiden daha mı sık uğruyordun sen buralara?

@melike "İnsan ruhu müze değildir, her önüne gelene gösterilmez" diyordu bir kitapta (Hitler, Annen Seni Çağırıyor'du adı da). Bense aslında müze olması ve biletle girilmesi gerektiğini düşünüyorum bazen. Yol çok kalabalık, iğne atsan düşmüyor yere... Harfler mi düşecek bu uçuculukla önüne?