Yazılmamış Bir Öykünün Öylesine Bir Parçası...

Apartmanın kapısından giren ışık ikinci basamağa kadar geliyor, daha ileri ulaşamıyordu. Kadın, zaman geçtikçe ışık uzayacak mı yoksa kısalacak mı diye hesap yapıyordu. Güneşin nereden doğduğunu, eve hangi saatte nereden güneş vurduğunu hatırlamaya çalıştı. Kafası karışınca vazgeçti. Elini üzerindeki bol pantolonun cebine atıp bir paket sigara ve çakmak çıkardı. İçinden iki sigara çektikten sonra paketi yeniden cebine koydu. Sigaraların ikisini birden ağzına yerleştirip yaktı. Birini eline alıp adama uzattı. Adam ilk kez hareket ederek kadının yüzüne bakmadan sigarayı aldı. Kadın yeniden öne doğru eğildi. Adama bakmadan konuşmaya başladı. Her cümlesinden sonra kısa bir es veriyordu.

“Altı yaşında falandım, babam iki adam getirdi eve. Boya yapacaklarmış. Babamın çalışma odasını boyuyorlar. Ben de kapının kenarından onları izliyorum. Bi’ ara annem çay getirdi odaya. Ortaya çekilmiş masanın üzerine bıraktı, ‘yorulmuşsunuzdur’ dedi, sonra çekip gitti. Adamlardan biri fırçasını bıraktı. Diğeri artık başladığı işi bitirmek istediğinden mi bilmem, birkaç fırça darbesi daha vurdu özenle. İşe ara veren adam gömleğinin cebinden iki dal sigara çıkardı. Cart sarıydı gömleği, hiç unutmuyorum. Neyse, sigaraların ikisini de ağzına koyup yaktı. O sırada diğeri de işini bitirip geldi. Bizimki ağzından çıkardı sigaranın tekini, adama uzattı. O an çok ilginç gelmişti bana. Ne bileyim… Saçma yani sonuçta. Galiba insan küçükken aklına kazınan ne varsa hayatının bir döneminde muhakkak yaşıyor onu.”
Adam sigaradan bir nefes daha çekti. Başını kaldırmadan “Galiba…” dedi. “Hafızamızdaki izleri doğru yorumlarsak geleceğimizi çözebilir miyiz acaba?”
“Değiştiremeyiz.”

Yorumlar