Ehl-i Keyf

Ben onu tanıyorum. O da beni tanıyor. Ama birbirimizi tanımıyoruz. Oysaki birbirimizi tanıyabilseydik, belki kendimizi tanımak için de bir şansımız olurdu.

Bazen kendimi bir "yankı" gibi hissediyorum. Sadece bir yansıma... Aynadan değil de ne bileyim kirli bir çaydanlığın hâlâ parlak kalmış birkaç parçasından yansıyan paramparça bir görüntü. Ben büyürken hiç istemeden, "Sesimin gölgesi" ol diyordu bir şarkı. Ben biraz öyle oldum. Sesinin gölgesi... Keşke hep karanlıkta durmasan öyle. Birazcık olabilsem...

İnsan, tüm yankıları ve yansımalarıyla öldürmeden umudunu, unutmaktan bahsedemiyor, ne tuhaf. Bazen, birileri tarafından yüksek bir binanın tepesinden itilmeye kalmadan eceliyle ölsün istiyorum umutlarım. Onlar sessiz sedasız ölsün de rahatça açayım unutmak bahsini. Unutmak, umudun ölümünden sonra pay edilecek bir miras gibi.

Oysa çay söylemeden önce cebindeki parayı hesaplayan bir kederli bugün umudum. Kalan ömrünün keyfini sürüyor. Yahut sigarasını yakmak için muhakkak çayın gelmesini bekleyen bir ehl-i keyf. Sinir bozucu bir sabrı var. Beni tüketene kadar bekliyor... En çok yerden kaldırmayı seviyor beni...

Ben onu tanıyorum. O da beni tanıyor. Ama bir birimizi tanımıyoruz. Oysaki birbirimizi tanıyabilseydik, belki ince belinden çatlardı da bardak, çaya tutunup sessiz sedasız sızar giderdi yüreğimden umudum...

Yorumlar

Adsız dedi ki…
ilk üç cümle çok hoş..ama devamı o kadar diil yani güzel ama başlangıçdan dolayı beklentmi yükselttiysem demekki çok güzel gelmedi bana
ena dedi ki…
Devamı da tabii benim için bir şey ifade ediyor fakat haklısınız, ilk üç cümle benim de kendi içimde beklentimi yükseltti:) İLk üç cümle, yazının tamamından bağımsız olarak yazılmıştı aslında. Devamı sonradan eklendi...Tam da bağlayamadıysam demek ki, ben de istediğim/beklediğim tadı aktaramadım devamında...