Vedaların Dahili Hüznü

Sırf bu evde yazdığım bir yazım daha olsun istedim. Aklımda tek bir harf bile yok. Kalbimde belli belirsiz bir veda hüznü. O hüzün öyle nasıl derler hani, orada olması gerektiği için. İş icabı. Vedalar hep bir miktar hüzün taşımalı ne de olsa. Ki bu evden ayrılırken en çok hüznüme mekan olmuşluğuna duyduğum saygıya adayacağım o vedaların dahili hüznünü.

Vedaların dahili hüznü... Bir telefonun dahili hafızası gibi aslında. Uzun isimleri rehbere kaydetmeyen ve hızla dolan... Gerekli durumlarda gönlümüzün ücralarından getirtip de katıyoruz vedamıza hüzünleri. Mesela çok sevdiğimizden ayrılırken...

Bu evde yazdığım bir yazım daha olsun istedim. Evin önemli bir kısmı taşındı. Yarın burada kalan son birkaç parça da alınacak ve hüznüm belki bir süre yeni yatağını yabancılayacak. Nasıl olur ki yabancı, yabancı demeyelim de yeni bir evde hüzün? Kaldı ki şu sıralar öyle karmaşık bir stres yumağıyım ki kendimi nasıl çözmem gerektiğini bilemiyorum. Yapmam gerekenler var, yapamıyorum. Sanki o yumak elimi, kolumu, zihnimi bağlamış. Üstüne anlaşılmamak, tekrar tekrar söylenen şeylere en yakınlarını inandıramamak... Ve alttan almak. Alttan aldığın halde herkesten tekrar tekrar "Alttan al sen de biraz," lafını duymak.

Kendi hayatıma dair kararlarda asgari hisse sahibi olmak can sıkıcı mesela ki yegane sebebi, kırmaktan korkmam o çok değerlileri. Benim ayarım pek yoktur çünkü. Ve biraz da alıngan mıknatısıyımdır. En ufak şeyden, hiç o amaçla yapılmamış şeylerden çevre yollarına taş çıkartacak ustalıkta yollar bulup üstüne alınanları bulmakta pek mahirimdir. (mahir? Burak Aksak, alacağın olsun. Senin yüzünden kullandığım kelimelere şeyedip duruyorum.)

Halbuki sadece "Beyaz sevmiyom ben yaa!" demişimdir. "Karışma sen," deyip yine de beyaz alınan şifonyer benim içindir ama. Halbuki sadece "Ya mor koltuğu buraya koymayak, ben şurada istiyorum," demişimdir. "Aman çok önemli! Dursun işte orta," denir. Velhasılı bunlar ufak, çok ufak şeylerdir. Son aldığım işi aldığım günden itibaren üzerinde çalıştırmamaktaki kararlılıkları yanında hiçtir. Arkadaş, 1,5 ay içinde insanın başına bu kadar mı şey gelir? Dizi mi lan bu? Normal normal yaşayan bir insanım ben. Az daha normallik, az daha kendi halime bırakılmışlık... Diyeceğim de şimdi harflerin tıkırtısını hissedip "Biz senin neyine karışmışız"lara başlaması muhtemel bu kadar insan varken en iyisi susmak ve kendimden biraz daha üflemek buraya.

Öfke ve yorgunluk hep dışlıyor hüznü be!

Yorumlar

Adsız dedi ki…
23 yıl yaşadığım evden taşınırken ki halimi hatırladım şimdi...öyle zordu ki Ena,eşyaları toplar götürürsünde ya toplanamayanlar...zaten asıl zor olanda onlar değil midir?,odamın camından her zaman bana gülümseyen yıldızım vardı,banyosunda avazım çıktığı kadar ağlamalarım...mutfakta yaktığım tencerelerin kokusu,bahçesinde elimle büyüttüğüm erik ağacım...yaşanmışlıkları bırakmanın ne kadar zor olduğunu bilirim Ena, o yüzden veda etme boşuna çünkü sen nereye taşınırsan taşın o toplayamadıkların senin hep yanında... misal ben rüyalarımın çoğunda o evde bulurum kendimi :) tebdil-i mekanda ferahlık vardır,yeni bir ev her zaman iyidir derler ya ben pek inanmam ona belkide eskileri sevdiğimdendir,yaşanmış evlerde yaşamak daha bir cazip gelmiştir bana ..diliyorum sana uğur getirir yeni evin ...sevgiyle
Adsız dedi ki…
bu arada nedendir bilinmez her paylaşımında yaşanmışlıklarımdan bahseder buluyorum kendimi,sanki beni dinlemek zorundaymışsın gibi,durmadan anlatıyorum kendimi,hatta şöyle bile diyorsundur ne susmak bilmez bir kız!....ama ne yapayım..belki de en çok hüzün yanıma benzetmemden dolayıdır seni,ağzımdan döküleni,elim tutuyor,söz geçiremiyorum...Hamuş olmayıda bilmek gerekli belkide mevlana gibi değil mi :) sevgimle
ena dedi ki…
Bu taşınışım farklıydı biraz. Dedim ya, sırf saygıdan hüzünlendim. Daha çok istediğim, en azından gözüme güneşin değebildiği, kuşların uçuşunu görebildiğim ama mahallemden de uzaklaşmadığım bir mekana taşındım.Eski evi bilen arkadaşlar, pidecimden soruyor beni:))

Paylaşmak kısmına gelince, dinlemek zorunda olduğum için değil, keyif alıyorum. Sık sık, bol bol yazınız efenim:) "Susmak bilmez" lafını kullanacak olursam da bir gün, hiç kusura bakma, bencilim ben, kendime kullanırım o lafı:)

İleride kullanacağım bir yerde ama, susmak anahtar gibidir, yanlış kapılarda zorlamamalı. (H)içlenmeler, anahtar gerektirmeyen bir kapıdır efenim, susmaya lüzum yok. Zira ben çağrışımlardan beslenen bir insan olarak, susulmayanlardan yaptığım çağrışımlarla yürütüyorum bu gemiyi:)