Huzursuzluk

İnsanlardan uzak olmaktır huzur. Bir başına olmak...Kimsenin hayatına müdahale etmediği, hayatını etkilemediği, alakasız bir dolu şeyi yapmaya hakkı olduğunu düşünmediği... İnsanlardan uzak olmaktır işte. Bir başına olmak. Yalnızlıktır huzur.

O yüzden huzur ararken hep "kimsenin beni tanımadığı küçük, sessiz bir sahil kasabası"na yerleşmekten söz ederiz. Orada kimse müdahale edemez çünkü hayatınıza. Çünkü herkes dışındadır hayatınızın.

Anlatmakta zorlanıyorum bu hissi. Bunu istediğin an elde edememek nasıl sinir bozucu bir şeydir... Herkesin her şeye hakkı vardır ama sizin iki gıdım yalnız kalmaya hakkınız yoktur.

Huzursuzluk burada başlar. Çorlu'da takıldığımız bir kafe vardı bizim. Oranın sahibi Eren Abi sohbeti hoş bir adamdı. Bir gün demişti ki "Bazen sen bir iyilik yaparsın, millet sana enayi der. Ama enayilik o değildir. Ancak o yaptığın şey seni huzursuz ediyorsa enayisindir. Senin kendini enayi gibi görmen gerek." Doğru diyordu Eren Abi aslında. Ama zaman geliyor ki sizin iyi niyetle yaptığınız şeyleri sömürüyorlar ya insanlar, hani sizin tamamen iyi niyetle, bir faydanız olsun diye verdiğiniz tavizleri hakları olarak görmeye başlayıp dahasını dahasını talep edip duruyorlar, size hiçbir yaşam alanı bırakmıyorlar ya... İşte o zaman enayi gibi hissetmek ne kelime... Lanetler yağdırıyorsunuz kendinize. "Hay ben vicdanıma tüküreyim!" deyip duruyorsunuz.

Huzursuzluk ruhunuzu sardıkça sarıyor... Huzur özlemiyle yanıp tutuşarak kaçmak istiyorsunuz sonra. İnsanlardan kaçmak... Kimsenin sizi tanımadığı o yere gitmek... Sorun da burada değil mi aslında? İnsanın olduğu yerde huzur olmuyor. İnsan basit olanı karmaşıklaştırıyor. İnsan her şeyi çirkinleştiriyor. Pislik doğuruyor sadece... İnsan insanlığını kullanamıyor.

Neden ben gidiyorum? Neden herkes gitmiyor? Çıkıp gitmiyor... Bu yüzden de kaçıp gitsek bile bulamıyoruz huzuru. Yanlış taşlar mı oynuyor yoksa?

Hep yanlış taşları oynata oynata...
Bu dünya bir gün üstümüze yıkılacak...

Yorumlar