Geç Buldum Çabuk Kaybettim Seni

Lise 2. sınıfa gidiyordum. Sanırım yaz tatiliydi.

Bizim Beto vardır. Candır. Betocan deriz o yüzden hatta. Onunla takılıyorduk. Tohum'a giderdik genelde. Miniminnacık bir kitapçı dükkkanı. Taburelerin üstünde oturur, kahve içer, müzik dinler, sohbet ederdik.
Kitap görünce ortaya çıkan bir tikim vardır benim. Bilhassa da çok sayıda kitap bir aradaysa daha açık belli eder kendini. Doğruca onların toplandığı yere gider, incelemeye başlarım. Önce dokunmadan, uzaktan... Gözlerimi gezdiririm şöyle bir. Bütün rafları tararım birkaç raf varsa. Sonra uzaklaşırım biraz. Bir süre sonra tekrar giderim. Bu sefer sağ elimin işaret parmağı üzerinde gezer kitapların. Tek tek... Birbirimize biraz daha alıştıktan sonra ilgimi çekenleri çıkarıp incelemeye başlarım.
İşte onu da ilk öyle tanımıştım. Bir gün Tohum'daydık ve ben kitaplarla böyle bir ilişki içindeydim yine. Araya sıkışmış, incecik bir kitap gördüm. Çok ince. Okunmuyordu adı bile sırtından. Böyle araya sıkışmış ince kitaplar bana hep kurtarılmayı beklerlermiş gibi gelir. Uzattım elimi, çekip çıkardım onu o hayattan!

"Adın ne?" diye sordum ön kapağını çevirerek.Öyle güzel baktı ki bana..."Bilinmeyen Adanın Öyküsü," dedi...

O zamanlar üç kuruş harçlık verirdi babam. Sigarayı sevgili abimden otlandığım için çok da masrafım yoktu esasen. Genellikle biriktirir, kitap alırdım. (Geçmiştim artık haftalığı alır almaz markete koşup yağmacılar gibi abur cubur raflarına saldırma evrelerini.) Cebimdeki birkaç kuruşla hemen aldım kitabı. Bilinmeyen Adanın Öyküsü'nü... Onca kitap içinde gözlerden kaçan küçücük bir ada gibiydi gerçekten o incecik kitap orada...

Akşam eve gittiğimde aldım elime, dedim ki "Haydi bakalım Bilinmeyen Ada, anlat öykünü."

"Çevir o zaman sayfalarımı," dedi. Çok değillerdi zaten. Çevirdim, öğrendim.
Şimdi anlat deseniz anlatamam, çok zaman geçti. Ama etkilendiğimi hatırlarım. Hüzünlendiğimi, dinginleştiğimi... Beğendiğimi kısaca...

Böyle tanışmıştım ben Saramago'yla.
Daha sonraları denk mi gelmedi, ne oldu bilmiyorum, başka bir kitabını okumadım uzun süre. Bir gün bir arkadaşım Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş'u verdi bu sefer elime.
Artık biraz daha büyümüştüm. Sadece edebiyatı seven edebiyat öğretmeni kızından öte, okuduğum her kitabın çevirisini inceliyordum biraz da.

Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş'da konunun orjinalliğine, konunun ele alınış biçimine, kurgunun güzelliğine vuruldum evet.

Ama bitirdiğimde Saramago'ya mı daha çok hayran olmuştum yoksa Mehmet Necati Kutlu'nun çevirisine mi hâlâ çözemem. Ama mükemmel bir şeyi mükemmel bir şekilde çevirmişti neticede.

Daha çok Saramago okumalıyım dedim sonra... Hatta alıp koydum da kitaplık olmaktan çıkmış kitaplığıma... Sık sık bakıyordum son dönemlerde, "Hadi hadi, yenileri gelmeden okumak lazım bunları, acele et," diye.

Artık gelmeyecek yenileri... Gelemeyecek...

Yine de elimdeki kitabı bitirdikten sonra belli oldu neye başlayacağım. Biraz mahcubiyetle...

Sevmiştik seni Saramago... Sevmiştik seni...

Yorumlar