Uykusuz Yazı

Bir süredir, henüz kısa bir süredir, memleketteyim. Batman'da. Kalabalık sofralar, kalabalık odalar, bardak sayısı ile insan sayısını bir türlü tutturamamalar... Gırgır şamata, çoluk çocuk, kavga gürültü... Hemen her türlü ikilemeyi bulabilirsiniz burda.

Bazı şeyler vardır, aralıksız özlersiniz. Hiç aklınızdan çıkmaz uzaklarda kaldığınız süre boyunca. Kavuştuğunuzda bile alışkanlık yapmış olan özlem bir anda geçmez, bir süre devam eder. Bazı özlemler ise ayrılık süresince daha hafif geçer. Özlemin nesnesini hatırladığınızda yüzünüzde beliren hem keyifli hem hüzünlü bir tebessüm, belki anlatılan birkaç anı, yüreğinizde acıtmayan sadece gıdıklayan bir sızı ve "özledim yav" cümlesi ile ayakta atlatılabilecek bir hastalık gibi... Kavuşma anında ise yüreğinizi beklediğinizden çok daha fazlası dolduruyor. Coşku, mutluluk ve aradan geçen sürede hafif hafif damlatan özlemin tazyikli su gibi çarpıvermesi yüreğinize... Damlaya damlaya bir baraj gölü olmuş da özleminiz, sevdiklerinize kavuştuğunuz an açılan baraj kapaklarından akan suların altında kalmışsınız.

İşte o su çarpmasının şaşkınlığını yaşıyorum ben hâlâ. Ama öyle keyifli ve öyle şişmanım ki!!:) Sülalece yiyerek paylaşıyoruz mutluluğumuzu. Gecenin bir köründe "Yav bir ciğer olsa da yesek" deyince "E de hayde gidelim de alalım.Kalk kız kalk" diye bir Rıyad Amcası varsa insanın, sülalenin geri kalan üyeleri "Delirdiniz mi yahu gecenin bu saatinde? Oturun oturduğunuz yerde" deseler de hevesiniz kaçmıyor. Hatta paket yaptırdığınız ciğerlerle gecenin kör saatinde eve döndüğünüzde size karşı çıkanları elinizdeki poşetlere saldırışını izlemek keyfinizi perçinliyor.

Her ne kadar doğumunu net bir şekilde hatırladığınız veletlerin koca koca genç kızlara, boyu boyunuzu geçmiş delikanlılara döndüğünü görmek yaşlandığınızı yüzünüze vursa da onların o aklı başında hallerine "Vay beee!Vay beee!" diyerek şaşırmanın da keyfi ayrı.

Yeni nesil çocuklarımız ise ultra-yaramaz. Yerlerinde tutmanın imkânı yok. Bir de o büyük adam gibi konuşmaları yok mu, durmaksızın öpesiniz geliyor tombul yanaklarını.

Bugün 3 yaşındaki veledimiz, yediği yemeğin acısıyla yanarken annesine bakarak şöyle bağırdı: "Anneee! Dilimi yıka, dilimi yıka, acı anne dilimi yıka."

Ama sezonun bombası yine Taha Eren'den. Şu sıralar 8 yaşında olan Taha, yaklaşık 5 yıldır "Ben Superman'im, bu anlamda uçabiliyorum." "Bahçeye çıkarak bunu(elindeki oyuncağı gösteriyor) böyle ayakta tutacak bir çubuk bulmaya ne dersin?" cümleleri ve "Taha Müfettiş Gadget kim?" sorusuna verdiği "Vücudunun her tarafından farklı fonksiyonlara sahip aletler çıkartabiliyor." cevabıyla benim dilimden düşmüyordu. Bir iki gün içinde bir kardeşi olacak Taha'nın. Bundan birkaç ay önce doktor kontrolünden sonra kardeşinin kız olacağını öğrenen Taha, yengeme "Anne ben bu çocuğu kabul etmiyorum, erkek kardeşim olana kadar doğuracaksın" demiş. Aylardır sülalenin konusu bu ve sülalenin erkekleri arasında yapılan halı saha maçları...

Şu an saat 03:35. Herkes uyudu. Bir ben ayaktayım çalışmak için bir de beni çalıştırmamaya niyetli olan 3 yaşındaki Abdullah Harun (Haydutluk yaptığında Apo, şirin hallerinde Abduş diye çağrılıyor). Onun uyumasını beklerken, bir şeyler karalamak istedim, çizgifilm kanalının seni yükseklerde olduğu için dağıttım.

Ama özlemişim kalabalıkları. Ortaya konan tepsiden yemek kapmak için yarışırken kol kaslarını geliştirmeyi, bilek hareketlerini hızlandırmayı; babaannemin her daim cebinden bir bisküvi, bir şeker, bir lokum bir şeyler çıkartarak "Al kızııım, kurbanee hayranee" deyişini; bir yere gitmek maksadıyla yola çıkmışken caddede birileriyle karşılaşıp ilk kararlaştırdığınız yer hariç her yere gitmeyi... Velhasılıkelam ben özlemişim kalabalıkları.... Ben özlemişim buraları...

Abduşum, hadi uyu artık yahu!!

Yorumlar

N.Narda dedi ki…
Aşina sıcaklıklar...Ne hoş değil mi? Değişmesin bunlar, hep kalsın içimizde...
aasiii dedi ki…
Ne kadar güzel günler geçirmişsin yazışmayalı ve ne kadar güzel paylaşmışsın bunları ena'm.
Özlemişim yazılarını hayranlıkla okumayı ,okurken kendi anılarıma doğru yolculuğa çıkmayı .. Yaz ENA yaz :)
ena dedi ki…
Sevgili N.Narda, ne güzel bir tanım, "aşina sıcaklıklar"... Evet... Çok seviyorum ben bu aşina sıcaklıkları...Ve çok üşüyorum yokluğunda onların...

Peki aasiii peki:))Gerçekten de keyifli günlerdi.Sakatlıklarıma, ağrılarıma rağmen..:))Şu an sekerek yürüyorum ama mutlu muyum, evet. Bi daha olsa yine oynar mıyım o maçlarda, evet:)Gerisi hikâye... Cümlemiz böyle keyf içinde, kimseyi üzmeden, kırmadan yaşayığ gideriz inşallah.