Kayıp Çocuklar ve Gölgelere Işık Tutmak


Günlerdir yazmak istiyorum, boğazıma bir şeyler batıyor. Burnum sızlıyor. Yazacak gücü bulamıyorum kendimde. Olan biteni izliyorum, okuyorum ve kalakalıyorum şaşkınlıkla.


Birkaç gün önce Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutladık ya hani... Bütün gün onu düşündüm. Çocuklarına bayram veren yegane ülke oluşumuzla övünmek istedim, beceremedim. Çünkü bir gün bayram verip, zehrediyoruz hayatlarının geri kalanını çoğunlukla. Dövüyoruz, sövüyoruz, hapse tıkıyoruz... Bir türlü alamıyoruz hıncımızı... En ağır cezaları alsınlar istiyoruz. Giysinler hükmü, yıllarca yatsınlar da akılları başlarına gelsin diyoruz... Öfkeyi büyütüyoruz içlerinde... Kız çocuklarını, kendilerini tatmin etmek için kullanıyor insan benzeri yaratıklar... Utanmadan başkalarına anlatmalarını bile almazken aklım, dinleyenlerin "Benim neyim eksik" tepkileri.... Nasıl anlatayım ki... Anlatamıyorum işte... Kaç gündür tabiri caizse mal mal bakıyorum etrafıma...


Bugün, bir arkadaşım aradı beni. Eski bir dost...Lise yıllarından... Öğretmen oldu, İstanbul'da, birçok "kaybetmiş" çocuğun bulunduğu bir okulda rehber öğretmenlik yapıyor. Her şeyden çok da okuldaki öğretmenlerin bu çocuklara karşı tavrına kahroluyor arkadaşım.


"Bir şeyler yapmak istiyorum," dedi.

"Ne gibi bir şeyler?" diye sordum haliyle.

"'Bunlardan bi' halt olmaz' dedikleri çocuklarla bi gösteri, bir şiir dinletisi gibi bir şey hazırlamak istiyorum. Hem çocuklar bir şeylr yapsınlar istiyorum hem de öyle parçalar seçeyim, öyle içerikleri olsun ki onları hiçe sayan o öğretmenlerin içine otursun istiyorum. Senin de aklına böyle kayıp zannedilen çocukları anlatan bir şeyler gelir belki dedim. Bir şeyler bulursan paylaşır mısın?" dedi.


Doğruca bir dizi sahnesi geldi aklıma. Çemberimde Gül Oya'dan bir sahne... O kadar etkilendim ki o sahneyi yeniden izleyip repliklerini çıkarırken.... Bir de buradan paylaşmak istedim. Sizlerin de aklınıza gelirse bir şeyler, mail adresi profilimde... Yardımcı olmak ister misin? Gölgelere ışık tutmaya...


****

Uzun yıllar sonra, bir öğrencisi ziyarete gelir Yurdanur'u. Aralarında şu diyalog geçer...


YURDANUR – Buyurun, kimi aradınız?
MUSTAFA – Yurdanur Hanım?
YURDANUR – Evet, benim.
MUSTAFA – Ben Mustafa

MUSTAFA – Örtmenim benim. Sümüklü Mustafa.

YURDANUR – Hay Allah, kalakaldım ben de öyle. Kusura bakma Mustafa. Bir şey içer misin?
MUSTAFA – Hayır hayır hocam, oturun, rahat edin lütfen.
YURDANUR – Büyümüşsün. Büyüyeceksin tabii benimki de laf mı? Değişmişsin. Yani sokakta görsem tanımazdım. Bu ne yakışıklılık. Hayır, yani çocukken de çok sevimliydin de… Yok yok… Söyleyeceklerim bunlar değil. Bunlar bir yabancının sözleri, bilirsin. Yanlış anlama, konuşamayışım bir şey bulamadığımdan değil. Aksine, söyleyecek çok şey olduğundan.
MUSTAFA – Aslında benim söyleyecek çok şeyim var Yurdanur Hanım. Onlar için geldim zaten. Sözcükleri bulamıyorum. Boğazımda yutamadığım bir şey var, uzun zamandır böyle olmamıştım. Peki. Galiba ikimiz için de en güzeli yeniden tanışmak. İzin verin kendimi tanıtayım. (Elini uzatır) Ben Mustafa. Sınıfın en arkasındaki o sümüklü çocuk. Kimsenin fark etmediği, fark edenlerinse görmezden gelmeyi yeğlediği, kendisinden hiçbir şeyin beklenmediği o çocuğum… Sevgi isteyince verilmeyen, oyuna alınmayan, müfettiş gelince hasta olup yoklamalarda görünmeyen… Bugünden izinli, hayattan izinli, yoklamalarda yok… Size o çocukların duygularını anlatabilseydim keşke. Başkalarına demek istiyorum tabii; anlatabilseydim… Kalite kontrollerde çürüğe ayrılmış insanların duygularını… Bayramlarda okulun bayrağını hiç taşımamış, piyeslerde hiç rol verilmemiş, replikleri, sözleri, sesleri alınmış çocukların… Seninle aynı kaderi paylaşan çocukların sessizliğini, konuşamamayı… O utancı bilir misiniz siz? Biz kaybetmiştik hocam. Biz, kendisinden hiçbir şey beklenmeyen, çürüğe ayrılmışlardık. Ta ki siz fark edene kadar… Beni ve diğerlerini… Sizden bir şey olmaz dene dene sonunda buna inanmış, boyun eğmiş o çocukları… Çünkü insanlar günah keçileri seçiyorlar kendilerine. Kendi yaşamlarını temize çıkaracakları, kendileriyle kıyasladıklarında, kendileriyle gurur duyacakları kurbanlar… Aslında başaramayanları seviyorlar. Çünkü başaramayanlar, onlara kendilerini çok iyi hissettiriyorlar. İnsanın hamurunda yanlış bir şey mi var örtmenim? Bunu bilemedim. Siz bütün bunların üstesinden gelebileceğimize inandırdınız bizi. Çünkü çocuklar bir şeylere inanmak isterler. Hep öyle olmaz mı? Bakın buradayım, tam karşınızda. Bir oğlum var, 5 yaşında, ellerinizden öper. İyi bir işim, sevdiğim bir karım, bir evim var. İşte o dayattıkları bütün standartları halledip bitirmiş bir adam olarak tam karşınızda duruyorum. İnadına… İnadına biri oldum işte. Yanlış anlamayın, bu saydıklarımla biri olunmuyor, bunu biliyorum. Ben sadece bir zamanlar bana inandığınız için… mutluyum. Bunları bilmenizi istedim. Belki farkında değilsiniz, belki sadece bir iyi niyetti sizinkisi… Ama bana bir hayat bahşettiniz örtmenim.

Yorumlar