Kalem

Hâlâ buralardayım. Birkaç gün daha... Sonra yine İstanbul; ayrı bir keyfi olan o karmaşa...


Yengem belirlenen günün üzerinden epeyce bir süre geçtiği halde hâlâ doğum yapmadı. Her sabah uyananda birbirimize "Günaydın. Reyhan Yenge doğurmuş mu?" diyoruz. Yengemin ise sürekli olarak içine bir şeyler doğuyor. Öyle diyor. Biz dışarı doğurmasını bekliyoruz. Taze kuzeni görmeden dönmek istemiyorum aslında.


Bu gezi biraz konsantre geldi zaten bana. Geldiğim zaman en az bir ay takılırdım buralarda. Sayısı on-on beşi bulan akraba evlerinde en az ikişer üçer gün kalırdım. Bu sefer hızlandırılmış programda hepsinde tek gün kalmak çok yorucu geldi.


Ama ihmal etmedik Hasankeyf'te bir çay içmeyi ve Marin ile Midyat'ı da görmeyi.


Aslında az önce çektiğimiz fotoğraflara bakarken yazmak istedim. Kısacık bir cümle... Bir iki kısa cümle belki... Bir fotoğrafı görünce... Şu fotoğrafı görünce...

Bu çocuklar, biz arabayı durdurup indiğimizde etrafımızı sardılar hemen. Para istemediler, şeker istemediler, gezdirelim, tarihini anlatalım demediler. Sadece "kalem" istediler. Basit bir kalem... Neden bilmiyorum ama çok etkilendim ben bundan.

Bahtları güzel yazılsın bu çocukların. Yüzleri gülsün... Kalemleri olsun hep ceplerinde... Onu istedim bir de...

Yorumlar

aasiii dedi ki…
Çok şaşırdım.
Bir o kadar da duygulandım.
Son paragraftaki dileklerine amin diyorum.

Melike
ena dedi ki…
Bir gün dilerim Hasankeyf'i görmek nasip olur sana da... Ne kadar büyüleyici bir yer olduğunu görürsün. O zaman insanın daha da lanet edesi geliyor o şehri kısa ömürlü bir baraja kurban etmek isteyenlere...

Ve o çocuklar...Salça ekmekleriyle kimseye minnet etmeden yaşayan gururlu çocuklar...Gerçekten, yürekten diliyorum ki büyüyünce de hiçbir şey kaybetmezler inşallah bu güzelliklerinden ve masumiyetlerinden.Ve kalemlerle kağıtlarla büyürler ama hayattan da uzaklaşmadan.