Sevinç

Bilgisayar bizim eve ilk girdiğinde 9 yaşındaydım. 3. sınıfın şubat tatili… Ms-dos kipinde çalışan bir bilgisayar ve içinde sadece iki oyun var: Hugo ve Basketbol. Abim ok tuşlarını kullanmama izin vermiyordu. Çabuk silinmesin diye… Onun yerine, bu sağdaki numaraların olduğu bölmeden oynatıyordu. 3’e basıp sola 5’e basıp sağa dönüyorduk. Hugo da Basketbol da bunlarla oynanıyordu işte. O ilk gün abimle beraber, sürekli bir kavga halinde o kadar çok vakit geçirmiştik ki bilgisayar karşısında… Buna alışkın olmadığımdan gece ateşlendim. Sayıklar haldeydim. Yattığım yerde döneceğim değil mi, “3’e bastım, sola dönebilirim artık,” diye sayıklıyordum.

İşte o gece, bizi ziyarete gelmiş olan annemin teyzesi, Emine Teyze sabaha kadar başımda beklemişti. Belli aralıklarla ateşime bakıyor, bana su içiriyor, başıma sirkeli bez koyuyordu. Onun yanımdaki varlığı öylesine rahatlatıcıydı ki… Bugünden dönüp baktığım zaman onun sevgisinin ve şefkatinin nasıl da somutlaştığını görüyorum sadece.

Biz öyle derdik annemle. “Hani kanatsız melek diye bir şey varsa, böyle yeryüzünde, insanların arasında yaşayan bir melek türü, onlardan biri kesinlikle Emine Teyze’dir,” derdik. Bir kere bile ağzından kötü bir söz çıktığını, şikayet ettiğini, birisi hakkında kötü şeyler söylediğini duymadım ben. Onunla benden çok daha uzun zaman geçirmiş olan annem de duymamış. Yüzüne baktığınızda içiniz aydınlanır, öyle bir insan yani.

İşte Emine Teyzem hastaydı bir süredir. Kendisine söylememiştik ama geçirdiği ameliyat sonrası değişik bir kanser türüne yakalandığını öğrendik. Yaşlılık kanseri diyorlarmış. Bugün, az önce geldi güzel haber. Doktorlar çok şaşırmış. Kansere dair hiçbir belirti yokmuş ellerindeki sonuçlara bakılırsa. Tertemizmiş, sapasağlammış. Yenmiş…

Ben… çok… mutluyum şimdi… Allah uzun ömürler versin ona… Emeği öylesine çok ki üzerimde…

Yorumlar

Kerem Akbaş dedi ki…
Kader konuşunca insan susarmış. Çok şükür.