Hayatta İyi Niyet Diye Bir Şey Vardır!!!

Bazen kedilere haksızlık ettiğimizi düşünüyorum. Biz insanların… İnsan kılığında dolaşan bizlerin…Nankörlük sadece insanlara has.

Öyle belgesel kanallarında dolaşan, hayvanlar alemine merak salmış biri değilim. Hatta elimin altında birçok kaynak bulunmasına rağmen merak edip de bir kere açmış, hayvanlarla ilgili iki satır okumuş değilim. Ama hissedebiliyorum. Hayvanların hiçbirinde nankörlük yok. İnsanda var.

Hayvanlarla ilgili belgeseller izlemediğim gibi insan doğasını da çok araştırmış sayılmam. İşte üniversite zamanında çeşitli teorilerle ilintili araştırma özetleriyle yetinmişliğim var. Bir de son bir iki yıldır karşılaştığım olaylar neticesinde kendi zihnimde evirip çevirdiğim düşüncelerim.

Zannediyorum herkes insanın sosyal bir varlık olduğu konusunda hemfikir. Çevremize ve çevremizdekilere illa ki ihtiyaç duyarız. Onlardan yardım talep ederiz yahut gelen yardım taleplerine karşılık veririz. Bazen de sırf talepte bulunan tarafızdır. Bize gelen talepleri değerlendirmeye dahi almadan reddederiz. Daha önce vicdanla ilgili karalamamda bahsettiğim durumu hatırlarsınız belki. Hakikate zor durumdaki bir insanın yardım talebini reddeden “insan” örneğini…

Bir zaman önce, (epey bir zaman önce) birkaç arkadaş toplanmış bir şeylerden bahsediyorduk. Yanımızdaki arkadaşlardan biri de nasıl derler biraz tuhaftı. Kötü biri değil ama tuhaf işte. Belki de okuduğu tek kitap olan Suç ve Ceza üzerine nutuk atıp dururdu. Alakalı alakasız lafları vardı. Tuhaf cümleler kurarak esrarengiz olduğunu düşünür, kızların ilgisini çektiğini zannederdi. (İlginçtir, çalışma ortamımıza girip çıkan bazı kızlar hakikaten de etkilenirdi.) İşte o arkadaş, tamamen farklı yönde seyreden sohbetin ortasında birden başını çevirmiş ve yüksek bir sesle, “Hayatta çaba diye bir şey vardır,” demişti. Hepimiz birbirimize bakmış, kopmamak için zor tutmuştuk kendimizi. O gün bugündür de bu cümle kalıbından hep kaçındım. Yeri geldiğinde dahi kuramadım. “Hayatta/dünyada … diye bir şey vardır,” denecek çok yer olduğu halde.

Bugün yine bu boşluğu doldurabileceğim bir durumla karşılaştım, aynı sebepten sustum. İçim içimi yiyor şimdi. Sustuğum için… Böyle yazarak rahatlamaya çalışıyorum.

Ama hakikaten ben bu insanları, insanların nankörlüğünü ve iyi niyet denen şeyden bîhaberliğini anlayamıyorum.

Bugün işyerinde yeni bir arkadaş başladı işe. Yapacağı işleri anlatacak bir ben vardım, anlattım. Çok da bir şey yapmadım esasen. Şunu şöyle yapıyoruz, bunu böyle yapıyoruz. Şu şudur bu budur. İki defa uygulamalı olarak gösterdim. Sonra da “Bunu ancak yapa yapa öğrenir, yapa yapa alışırsın,” dedim, çekildim kenara. O da çabaladı, uğraştı, yaptı. İkilemde kaldığı ya da bilmediği şeylerde çağırdı sordu, bildiğim kadarını aktardım. Yani yapmam gerekeni yaptım.

Arkadaş fazla sıcakkanlı ve fazla iyi niyetli çıktı. Biraz da mütevazı. Gün içinde amirimiz gelip “Nasıl gidiyor alıştın mı?” diye sorduğunda, beni gösterdi, “Çok yardımcı oldu bana, onun sayesinde çabucak alıştım, öğrendim,” dedi. İlki için eyvallah. Haliyle her insan gibi sevindim, gururlandım. Ama aynı cümleleri aynı insana beş defa kurmasının ardından bir miktar rahatsız olmaya başladım. Utandım, sıkıldım, içime kaçtım. (Çalışma ortamındaki arkadaşların bana bakışını özetlemesi için, yeni arkadaşın bu cümleleri ilk kuruşunda müdürümüzün şaşkınlıkla bana baktığını ve “Hayret! İlk defa burada biri senin için iyi bir şey söyledi,” dediğini belirteyim mi?)

Adam haklıydı. Gerçekten de ilk defa birisi benim için iyi bir şey söyledi orada. Müdür abimiz ile biz geç de olsa frekansı tutturmuştuk. Artık en azından o anlıyordu beni. O yüzden çok da etkilemiyordu artık hakkımda söylenenler çalışma ortamımı.

Ama bugün beni asıl yaralayan ne oldu biliyor musunuz? İş çıkışı, bütün ekip otobüs durağında denk geldik. Diğer arkadaşlar, yeni arkadaşa sordular, sevdin mi işi, alıştın mı diye. O da benzer cümleler kurdu yine hakkımda.

Her yardım taleplerine elimden geldiğince cevap verme gayretinde olduğum, her şeye, her şeye rağmen iyi niyetle yaklaşmaya çalıştığım, ruhumu her yaralayışlarının ardından bir süre sonra yine onlara karşı normalleştiğim ve dahi sadece iş ortamında değil, başka türlü ihtiyaçlarında da yardımcı olduğum bu insanlardan biri ne dedi buna binaen? “Teşekkür etmene, övmene gerek yok ki. İşi bu, yapçak tabi. Hem sen ne sanıyosun ki. Seni mi düşünüyo? Sen bi an önce öğren de tatile çıkçak, ondan yardım ediyo.”

Galiba sonuna kadar doğru o söz. Herkes kendi gibi sanıyor karşısındakini. Zaten kim çıkarı olmadan iyi davranır ki birine değil mi? Onlar sadece çıkarları olduğunda iyi davranırlar birbirlerine. Herkes öyle zannederler. Ben 21. yüzyıla hiç de uygun düşmeyen, demode bir iyi niyet büyütmüşüm içimde, herkes haberdar sanıyorum böyle bir duygunun varlığından…

İşte o sözleri söylediğinde pek kültürlü arkadaş, “Hayatta iyi niyet diye bir şey vardır…” diye bağırmak geldi içimden. Ama sustum. Biraz aklıma yukarıda bahsettiğim arkadaş geldiği için, biraz da ne desem boş diye düşündüğümden… Keşke susmasaydım diyorum şimdi. Evet, ne desem boş yine, ama içimde kalmazdı hiç değilse…

Ne diyeyim ki kardeşler size… Çekip gidiyorum, yine de dinmedi bana hıncınız. Bir de ne yaptığımı bilsem? Alın, sizin olsun o kupkuru, çıkarcı dünyanız. Ben gidiyorum…

Yorumlar