Kahvenizi Nasıl İçersiniz?


Kimi sade sever, kimi şekerli, kimi orta... Ben ortayı tercih ederim. Neskafeyi sütsüz ve duruma göre bir ya da iki şekerle içerken çayı ortalama açıklıkta ve şekersiz içerim. İsteyen istediği kadar şeker atsın. Altı şeker atan tanıdığım da var... Ama onun çayı çok şekerli içmesi benim ise şekersiz içmem aramızda herhangi bir gerginliğe neden olmuyor. Kaşlarımızı çatıp böyle tuhaf saldırılara ya da savunmalara geçmiyoruz.

Peki söz konusu olan başka beğeniler olunca neden hemen kılıçlar ve kalkanlar ortaya çıkıyor? Belli bir yazarı, o yazarın tarzını yahut belli bir kitabı beğenip beğenmemek ile çay yahut kahve içme tercihleri arasında bir fark göremiyorum ben. Bilhassa da sözkonusu olan kurgu ise... Üslup, konu, konunun ele alınış biçimi çayın açıklığı-koyuluğu yahut şekerli ya da şekersiz olmasından çok da ayrı değildir. İsteyen istediği kombinasyonla tüketir.

Bu bloga yazdığım ilk kitap yorumlarından biri Canan Tan'ın Piraye adlı kitabı üzerineydi. Kitabı beğenmediğimi belirtmiş, beğenmeme nedenlerimi de açıklamıştım. Daha sonra çoğu herhangi bir isim vermeyen yorumlar geldi o yazıya. Kimisi bana katılıyor, kimisi ise kitabı okuduğunu ve çok beğendiğini dile getiriyordu. Ne denebilir ki... Herkesin beğeni kriterleri farklıdır. Tabii beğendikleri de... Gelen hiçbir yorumu silmedim, hepsini yayınladım. Zira amacım kendi düşüncelerimi paylaşmak kadar farklı görüşleri de görebilmek ve gösterebilmekti.

Lakin yazıya son gelen yorum, beni tüm bunlar üzerine bir kez daha düşünmeye sevk etti. Yorumlardan takip etmek zor olduğu için bahsi geçen yorumu ekliyorum:


“ben bu kitabıı cok beqendimm aynı zamanda yüreqim seni çok sevdi'yi de
okudum onda aqladım hatta canan tan mükemmel üslubuyla her 2 esernde de dikkat
cekiyoo bnce bu kitabıı beqenmeyn ruhsuzdurr cok qüzeldii bazıyorumlarda eroinle
danstan bahsedilmiş onuda en kısa zmanda okuyacaqımm ..”


Bu yorumda beni rahatsız eden bir şey var. Çok da açık duruyor. “Bu kitabı beğenmeyen ruhsuzdur” ifadesi… Bu yargıya varmak neden bu kadar kolay? Otorite misiniz siz? Edebiyat profesörü müsünüz mesela? Ki edebiyat profesörü olmak bile bu ifadeyi kullanma yetkisi vermez size.

Sanırım bir türlü anlayamadığımız bir şey var. Birisinin “Bu kitabı beğenmeyen ruhsuzdur,” demesi, bir başkasına da “Bu kitabı beğenenler edebiyattan anlamayan cahil cühela takımıdır” deme hakkını verir. Hoşlanır mısınız böyle bir şeyden? Kimin neyi beğendiği ya da neyi beğenmediği beni ilgilendirmez. Bir şeyi beğenip beğenmemek de bizi ileri götürmez üstelik. Bizi ileri götürecek şey, beğenen ile beğenmeyenin efendice bir üslupla beğenme ya da beğenmeme nedenlerini dile getirmesi, birbirini dinlemesi, üstelik belki biraz zorlayacak ama önyargısızca dinleyebilmesidir. Karşısındakinin sözlerini düşünmesi, değerlendirmesidir. O değerlendirme sonucunda kendi fikrinde hiçbir değişme olmasa da olur. Çünkü bizi çatıştıran karşıt fikirlerde olmamız değil, fikirlerimize saygı duymamamız…

Yorumlar

SERAP dedi ki…
Yazan kişi için gerçekten üzüldüm.Özelliklede savunduğu kitap PİRAYE olduğu için...Tek gereken azıcık saygı ve hoşgörü, oda ne yazık ki bakkal da satılmıyor...