Yine Ve Yeniden:)

BU blogun kaderi de bu herhalde... Sürekli olarak "Uzun bir aradan sonra..." yahut "Ne zamandır buralara uğrayamadım" türü cümlelerle başlayan yazılarla dolacak, son derece yavaş bir şekilde.

Ne yapalım, öyle yazarız biz de:) BU sıralar pek çok dert ile uğraşmaktan ve dahi çevirilerin (bir türlü bitemeyen çevirilerin) yoğunluğundan pek okuyamadım. En son Tedirgin Hazlar'dan bahsetmişim. O zamandan bu zamana, ki arada nerden baksanız 5 ay var, toplasanız 10 kitap bile okuyamamışım. (Ama laf aramızda epeyce bir kitap satın aldım bu arada:))

Belki hepsinden tek tek bahsedemem velakin en azından isimlerini sıralayayım okuduklarımın.

Çok geç kaldığımın bilincinde olarak ilk kez Murathan Mungan okudum mesela... Kadından Kentler'i çok da sevdim. 16. öyküyü zorlama ve son derece gereksiz bulmam dışında gerçekten leziz bir kitaptı.

Sonra İtalyan Randa Ghazy'den Kanama adlı kitabı aldım elime. Hiç İtalyan filmi izlediniz mi bilmiyorum... Ama izlediyseniz mutlaka dikkatinizi çekmiştir bu filmlerdeki laf kalabalığı... Herkes bir ağızdan konuşur... Öyle bir gürültü, öyle bir kelime israfı görmemişimdir hayatımda herhalde... İşte bu kitabı okumaya başladığımda da aynı şeyi hissettim.Öyle bir gürültülü geldi ki kitap bana.. Her elime alışımda başıma ağrı saplanıyordu... Bir ara çeviriyle ilgili bir şey mi acaba dedim. Dedim demesine ama çeviren Şadan Karadeniz olunca insan bu ihtimali bir çırpıda siliveriyor. (Çeviriyle ilgili tek sorunum seçilen kelimeleri fazla "modern" bulmamdı.) Velhasılıkelam Kanama, diline alıştıktan sonra çok güzel bir tat verdi bana. İçeriği de gayet dolu bir kitap. Okumanızı tavsiye edebilirim.

Elimde macera türü bir kitabın çevirisi vardı. Çeviriyi yaptığım yayınevinden çıkmış bir macera kitabı okuyayım da nasıl bir şey bekliyorlar göreyim düşüncesiyle Pegasus Sırrı'nı aldım elime. Gördüm ki pek bir şey beklemiyorlarmış:) İmla hatalarıyla ve düşük cümlelerle dolu bir kitaptı. Elinize almak suretiyle dahi zaman kaybetmemenizi şiddetle tavsiye ederim.

Bir de ilk Ian McEwan yolculuğumu gerçekleştirdim Sahilde ile. Ama psikolojik olarak öyle kötü bir dönemden geçiyordum ki okurken, ne zaman Sahilde dense ilk çağrıştırdığı o bunalım oluyor:)

Orhan Kemal ödüllü bir kitap okudum ardından da... Ayşegül Devecioğlu, Ağlayan Dağ Susan Nehir'de çingenelerin hayatına doğru bir yolculuğa çıkarıyor okuyucuyu. Bendeniz de Trakya'nın şimdilerde epeyce büyümüş, ben büyürken kendisi küçük olan bir ilçesinde, oralarda Kore Mahallesi diye bilinen çingene mahallesinden tutulan bakıcılarla büyümüş biri olarak farklı bir tat verdi kitap bana. (Gerçi ben onları dahi kaçırtacak kadar haşarı olduğum için kitaptaki Naciye Abla'nın bıraktığı izi bırakamadı bende hiçbiri.)Dilinden konusuna oldukça güzel bir kitap. Beni tek düşündüren yönü, zaman zaman çingeneler hakkında ansiklopedik bilgiler okuyormuş hissine kapılmaktan kurtulamayışım oldu.

*

Ve şimdilerde elimde 3-5 kitap birden var:) İş yerinde Ahmet Ümit'in son kitabı Bab-ı Esrar'ı okuyorum. Henüz yarısına gelebildim. Ama geride bıraktığım sayfalarda şunu fark ettim ki şimdiye kadar okuduğum kitaplarında kurgusuna hayran kaldığım (Beyoğlu Rapsodisi hariç) ama dilini fazlasıyla basit bulduğum Ahmet Ümit bu konuda ilerleme kaydetmiş. Müthiş edebi bir dil değil yine ama eski kitaplarına nazaran gerçekten daha iyi. (Tespit ettiğim birkaç imla hatası var tabii:))

Evde ise elimde Alev Alatlı'nın Aydınlanma Değil Merhamet adlı kitabı ile bir buçuk yıldır bir türlü devam edemediğim, hala aklıma estikçe yarım sayfa, bir sayfa şeklinde devam ettiğim, önümüzdeki yıl içinde bitireceğimi ümit ettiğim Ah Benim Akortsuz Kalbim adlı Ayşe Kilimci kitabı var ki pek yorum yapasım yok. Aldım da okuyayım bari diye okuyorum sadece...

En kısa zamanda daha detaylı ktiap yazıları yazabilmek dileğiyle efenim,

Şen ve esen kalınız:)

Yorumlar

SERAP dedi ki…
Ayşegül Devecioğlu'nun kitabını o kadar büyük bir istekle Ağustosayında aldım ama nedense çok istememe rağmen hala okuyamadım.Haksızlık ediyorum galiba(Hemde bir Trakyalı olarak:)