MAHUR BESTE
/ Ahmet Hamdi Tanpınar / Dergah
* Fakat bu
onun senelerden beri alıştığı bir şeydi. Sevdiği kitaplarını oraya, yorganın
içinde bir kenara toplar, sonra onlarla beraber, tıpkı oyuncağı ile beraber
yatan ve onu kucaklamak için zaman zaman tatlı uykusundan uyanan bir çocuk
gibi, onlarla koyun koyuna yatardı. (sf. 15)
* Onun için
eskilik ayrı bir şeydi; o zamanın takdisi idi; insan elinden geçmek ve insan
hayatına girmekle eşya tabiatından ayrı bir sıcaklık kazanır, âdeta
insanileşirdi. (sf. 19)
* Artık
uykusuz kalmayacaktı. Uykusuzluk bir hülya kurabilen insanlar içindi. (sf. 78)
* O, bütün
mahcuplar gibi yalnız kendisine bakıyor, her şeyi kendi değerleriyle ölçüyordu.
(sf. 81)
* Bu belki onu tüketebilirdi; fakat bu kadar güzel bir
şeyin içinde onunla beraber tükenmek mukadderse bundan ne diye kaçmalıydı? (sf.
84)
* İradesinin üstünde “yarın” dediğimiz o sihirli imkân,
onun verdiği hayat iştahı, onun içimizde yarattığı mucizevi iklim vardı. (sf.
90-91)
* Onun talihi unutulmak, fark edilmemekti. Sanki
masallardaki o sihirli külah cinsinden, görünmemenin sırrına sahipti. Onu
herkes fırsat düştükçe günde birkaç defa unuturdu. (sf. 99)
* İnsanlar
birbirinin tecrübesinden faydalanacak olsalardı, yeryüzünde insan hayatı çoktan
biterdi. (sf. 131)
* Sakalınızın
biçimiyle, redingotunuzla, yandan düğmeli üst podsüet ayakkabılarınız, kolalı
gömleğiniz, geniş hazır kıravatınızla ne kadar sevimli, bugünden uzak, asıldığı
yerde unutulmuş bir takvim gibi sadece geçmiş bir zamandınız. Âdeta yıllarca
kurulmamış bir saate benziyordunuz. (sf. 116-117)
* Her şeyin
bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur. (sf. 118)
AVCI / Kevin
Hearne /Artemis
* Bizi
boşluğun korkusundan koruyan tek şey zihinlerimizdir. Çoğunlukla bir şeyler
düşünürüz -herhangi bir şey- ve bu bile evrenin sonsuz hiçliğine meydan okuma
gibidir. Ama bazen zihin de kırılır ve düşünemez hâle gelir. Düşüncelerin
yerini başka bir şey alır. Bir yaratık insanın kendine güvenini, amaçlarını ve
görev bilincini yavaş yavaş kemirir, sonunda kendinizi bıkkınlığın kuru ve
çorak diyarında bulursunuz, bizi güdüleyen ana odaklanamaz hâle gelirsiniz.
Dilinizde tebeşir ve kül tadı olur, gözler sadece gri rengi görür, sadece ara
sıra paniğin parıltısı etrafınızı aydınlatır.
* Depresyon,
anahtarına sahip olduğunuz ama anahtarı kullanmayı düşünmediğiniz bir
hapishanedir.
* İnsanları
özlemek, düşüncelerle yeniden açmayı sevdiğimiz yaralar gibiydi.
* Dünya, tüm
güzelliklerine rağmen, sevdiğiniz biri gidince pek de güzel bir yer değildi.
Geriye yalnızlık vaadi ve ‘keşke’ler kalıyordu.
* Fakat
korku ve mantık birbiriyle iyi geçinen birer dost değildi.
* Dünyanın
kabuğunda sevgisiz sürünmek hoş bir şey değildi. Büyük bir kısmımız sevgisiz
bir an bile geçirmemiştik ama sevgisizliğin nasıl bir şey olduğunu tahmin
edebilir ve bundan korkardık.
MAHİDEVRAN / Zümrüt
Zeybek / Artemis
* Bir güzellik yaratanların kaderinde,
kötülerin karşısında insafsızca kaybolup gitmek yok mudur?
* Hayatın çeşitli güçlüklerine karşı
insana üç şey armağan edilirmiş: Ümit, uyku ve gülmek.
* Bir şey insanın hoşuna gitmeyegörsün,
müptelası olur. Bir şeye müptela olmak da bu hayatın zehiridir.
* Kimi zaman insan düşmanını örnek
almalı kendine. Çünkü ancak o zaman hayatta kalır ya da kazanır.
* Belki şu yeryüzünde tek özgürlük
rüyalarımızdır.
* Sohbet aşkın nefesidir. Aşk ateşi
konuşmakla, anlaşmakla, birbirini dinlemekle harlanır
* İnkâr etmek, şeytanla bilek güreşine
tutuşmaya benzer. İnsanı günahı işlemenin kendisinden daha çok yorar.
* Kibir bu hayatta herkese kendi
mezarını kazdırır. Hem de öyle derin kazdırır ki o mezardan insanın ruhu bile
çıkamaz.
* Çünkü insan bu âlemde en çok
kendisine müpteladır.
* Her iyi huy insanın ayağına bağlanan
ağırlık gibidir, kötülerin arasında onu aşağı çeker, yükselmesine mani olur.
* Ne kadar çok acı ektik, ne çok acı
biçiyoruz şimdi.
SEVGİLİM İSTANBUL /
Kerime Aksoy / Artemis
* Nihayete ermemiş her büyük aşk
hikâyesi bir diğerini çeker. Kimi aşklar ölümsüzdür.
* Kaderinde büyük bir aşk hikâyesi olan
fâni hem mutlu hem mutsuzdur. Mutsuzdur çünkü büyük aşk hikâyeleri ölümlü
insanı yakar, yıkar, kül eder, bitirir.
* Bir başka hayatın izleridir rüyalar.
Kayıp parçaları kimi gerçeklerin. Çoğu zaman verdiği derin hislerle hayattan
daha gerçek.
* Tarih, bir ülkenin kalbidir.
Yaşadığın yerin tarihini bütün çıplaklığıyla öğrenmen seni farklı kılar. Daha
başka bakarsın olaylara, insanlara, çevrene.
* Sevdiğin her şey yakındır sana.
İsterse dünyanın öbür ucunda olsun. Sevgi hepimizi yakınlaştırır.
* Bir kapıyı çalmak gibiymiş aşk. O
kapının önünde beklemek. O kapının açılmasını umut etmek. O kapıda kavuşmak.
* Ayrılık arafta kalmak gibiymiş. Aşkın
arafı ayrılıkmış sevgilim. Ne cennette ne cehennemde olmak. Ne ölü ne diri
olmak.
* Kimi zaman iyilik, bir kötülükten
daha büyük bir felakettir.
* Bir insanın
hatıralarıdır şehrin dili. Ve ona kalırsa şehrin dili şiirdi.
* Felaket
zamanlarında, savaşlarda yaşananlar, her şey yolunda ve iyiyken biriktirilen
gizli düşlerin ürünü olmalıydı.
* Sessizlik
ruhumuz için bir mabed inşa eder. Sessizlik çoğu zaman bizi koruyan bir güce
dönüşebilir.
MUSİBET
ŞAFAĞI / Steven Hockensmith / Artemis
* Zaten
beklemek, korkunun iyice kök salmasından başka ne işe yarardı? (sf. 101)
* Adını bile
söyleyemediğimiz bir problemi nasıl adam gibi çözebiliriz? (sf. 124)
* Ona göre
gerçekler, güzel bir muhabbetin antiteziydi. (sf. 177)
*
Tecrübelerim doğrultusunda söyleyebilirim ki genişlik ve cehaletin korunmaya
ihtiyacı yoktur. Onlar kendilerini çok iyi korurlar zaten. (sf. 218)
* Bir sorunu
çözmenin tek yolu onu anlamaktır. (sf. 249)
* Kurnazca
düşünüp şüphe ederek huzurunu kaçırmaktansa, herkese inanmak çok daha basit,
çok daha nazik bir davranış gibi geliyordu ona. (sf. 262)
*
Bilirsiniz, müzik vahşi bir kalbi bile yumuşatabilecek bir büyüye sahiptir.
(sf. 296)
* Burada
gördüğümüz şey mutlu bir son değil. Sadece umutlu bir başlangıç. (sf. 361)
GİTANJALİ /
Tagore
* Şimdi
seninle karşılıklı sükûn içinde oturup, bu sessiz ve coşkun huzurda hayata
bağlılık türküsü söylemenin zamanıdır. (sf. 11)
* Ey kendini
kendi omuzlarında taşımaya çabalayan çılgın. Ey kendi kapısında dilenmeye gelen
dilenci. Bütün dertlerini o her şeye tahammülü olana bırak ve asla pişmanlıkla
gözün arkada kalmasın. (sf. 15)
* Yolu
bitmeden (...) gücü kuvveti tükenen yolcuyu utanç ve yokluktan kurtar ve müşfik
gecenin örtüsü altında hayatına bir çiçek gibi yeniden can ver. (sf. 30)
* Borçlarım
pek ok, başarısızlıklarım büyük, utancım gizli ve ağırdır; yine de kendi
iyiliğimi istemeye geldiğimde, duam kabul olunmaz korkusuyla titrerim. (sf. 34)
* Bu dünyada
beni sevenler, beni kendilerine benzetmek için ellerinden geleni yaparlar. Ama
onlarınkinden çok büyük olan senin sevginle iş başka türlüdür ve sen beni hür
bırakırsın. Onları unuturum diye, beni bırakmaya asla cesaret edemezler. Ama
gün ardından gün geçiyor. Sen hâlâ görünmemektesin. Dualarımda seni anmasam da,
seni gönlümde tutmasam da yine, sevgin, sevgimi beklemektedir. (sf. 38)
* Sana her
şeyimsin diyebilecek kadar bırak bir zerre bende ben kalsın. Seni her yanda
görecek, her şeyde sana gelecek ve her an sana aşkımı sunacak kadar bırak
irademden bir nebze kalsın. (sf. 40)
* Sevin. Ve
üzüntülerime katlanmayı kolaylaştıracak kuvveti ver bana. (sf. 42)
* Gönül sertleşip kuraklıktan çatlak çatlak
olunca, bir merhamet yağmuru ile gel bana. Gürültülü işler, sesleriyle her
yandan sarıp, beni ötelerden uzaklaştırınca, ey sükûn hükümdarı, sükûn ve
istirahatinle gel bana. (sf. 45)
* Annenin
gözü yaşlı bakışı gibi, merhamet bulutun yeryüzüne eğilsin. (sf. 46)
* Ve
biliyorum ki gözlerimin göreceği o saadetli an birden gelecek. (sf. 51)
* Kederden
kedere kalbimi ezen onun adımlarıdır ve neş’emi parlatan ayaklarının altın
temasıdır. (sf. 52)
* Bütün
ışıkların, bütün şekillerin ilki olarak gözlerime yalnız o gözüksün. Uyanan
ruhuma neş’enin ilk yeşerişi onun bakışından gelsin. (sf. 54)
* Uyuyan
bebeğin dudaklarında uçuşan tebessüm – onun nereden doğduğunu bilen var mı?
Evet, rivayete göre, hilalin il solgun ışıltılarından biri, kaybolmakta olan
sonbaharın bulutlarından birinin ucuna değilmiş ve işte orada, ilk defa,
şebnemle yıkanan bir sabah rüyasında tebessüm doğmuş – uyuyan bebeğin
dudaklarında uçuşan tebessüm. (sf. 71)
* Seni
güldürmek için yüzünü öptüğümde, yavrum, sabah ışığında gökten akan zevk nedir,
vücuduma yaz melteminin getirdiği neşe nedir hakikaten bilmekteyim – yüzünü
güldürmek için seni öpünce yavrum. (sf. 72)
* Ah,
çokluğun oyununda bir olanın temasının bahtiyarlığını asla kaybetmeyeyim. (sf.
73)
* Her şey
daimi bir ileri atılış içindedir. Durmazlar, geriye dönüp bakmazlar, hiçbir
kuvvet onları alıkoyamaz, daimi bir ileri atılış içindedirler. (sf. 80)
* Sadece,
gecenin en derin sükûtunda yıldızlar, mütebessim, kendi aralarında
fısıldaşırlar: “Bu arayış boşuna. Eksiksiz mükemmellik her şeydedir.” (sf. 88)
* Şu benim
ömrümde, eğer sana kavuşmak kaderimde yoksa, yüzünün hasreti içimden esik
olmasın. Bir an dahi unutmayayım, rüyalarımda, uyanık saatlerimde bu ıstırabın
acıları içimden eksik olmasın. (sf. 89)
Yorumlar