Okurken Oraya Buraya Yazdıklarım - 7

Deliduman / Emrah Serbes

  • ·      Her insanı seven birileri bulunur çünkü, budur dünyada kalan son adalet kırıntısı. (sf. 23)
  • ·      Aramızda çatışma yok, uçurum var. Nice zamandır böyle bu, iki yamaç gibiyiz, öfkeyle, acıyla ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir vadi uzanıyor aramızda. (sf.41)
  • ·      Genellikle kötücül insanlar başkalarının yaptığı kötülüğün hemen farkına varırlar. Ellerine fırsat geçmediği için kötülük yapamadıklarından, başkalarının yaptığı kötülükleri en ağır şekilde yargılayanlar da onlar olur. (sf.76)
  • ·      Çocuksu ve tedirgindi sesi. En yüksek perdeden söylediğinde bile kırılgandı biraz. Yeri geldi mi duygusallaşmaktan çekinmeyen, yeri geldi mi de size en buruk haliyle bile tebessüm eden bir sesti. Delice yağan yağmurlardan sonra, kaldırım kenarındaki su birikintilerini, parklardaki ıslak bankları, yolların ortasında silkinen sokak köpeklerini, apartman boşluklarının rutubetli karanlığını, içlerinde otların filizlendiği ıssız telefon kulübelerini hatırlatan, bu yüzden de durup dururken biraz kalbinizi kıran bir sesti. Ama kalbinizi kırdıkça da başınızı okşayan, teselli eden bir şey vardı o seste. (sf.83)
  • ·      Özgürlüğü hep insanın canının istediğini yapması zannediyoruz, oysa özgürlük her şeyden evvel bir histir. Eylemden önce o his gelir. İnsana bir şey yaptıran yahut yaptırmayan şey o histir. (sf.117)
  • ·      Aklınıza çok daha önce gelmesi gereken bir fikir yeni geldiğinde, kendinizi salak gibi hissetmeniz gerekirken dâhi gibi hissedersiniz. (sf.112)
  • ·      Cahildim o zaman, iPhoneum yoktu. (sf.212)
  • ·      Ölmeden önce söylenen son sözlere gösterilen bu ilgiyi de anlamıyorum zaten. Çevremiz yaşayan ölülerle dolu, paketlenmiş, etiketlenmiş, bir kenara atılıp unutulmuş, hatırlandığı zaman da lanetle hatırlanmaya mahkûm edilmiş insanlar. Onların sosyal ölülere dönüşmeden evvel sarf ettikleri son sözlere ilgi gösterilse, o zaman bir anlamı olurdu belki bu merakın. (sf.219)



Aramızdaki Şey / Tomris Uyar

  • ·      Sevilmemeyi rahatça kaldırabiliyorsun da sevilmek zor geliyor sana. (sf.15)
  • ·      İnsan önce renklerden başlamalı değişmeye. Yoksa kırmızıyı sevdiğimi kim söyledi? (sf.24)


Marilyn Monroe Notlar

  • ·      Hayatın yaklaştığını hissediyorum, tek istediğim ölmekken.
  • ·      Bazen çocukların kayda değer bir algısı ve sezgisi oluyor ve büyürken onunla bağı kopuyor.
  • ·      Bir de hücrelerinde çığlık atan kadınlar vardı. Sanırım hayat katlanılmaz hale geldiğinde bağırıyorlardı. Böyle zamanlarda uygun bir psikiyatristin onlarla konuşması gerektiğini hissettim. Belki ıstıraplarını ve çaresizliklerini geçici olarak yatıştırabilirdi. Hatta bence onlar da (doktorlar) bir şeyler öğrenirdi. Ama onların tek ilgilendikleri kitaplardan öğrendikleri. Şaşırdım, çünkü onları zaten biliyorlar! Belki acı çeken bir insandan daha fazlasını öğrenebilirler.
  • ·      Herkesin kendisini ileri götürecek ve yıkımları atlatmasına yarayacak kadar kibre ihtiyacı var.


Dünya Ağrısı / Ayfer Tunç (*)

  • ·      Hikâyeler insanı kendi kuyusundan çıkarır, başkalarının kuyularına atar. (sf.12)
  • ·      Güzel şeyleri hatırlamanın ertesi günü mahveden, yıkıcı bir tarafı var. (sf. 12)
  • ·      İnsanın yaşlandıkça kısalmasının nedeni bu, kemiklerin kısalmasıyla ilgisi yok, yer çekimi denen şey dünyanın yorgunluğu aslında, bizi yere çeken şey dinmeyen bu yorgunluk. (sf.111)
  • ·      Seyretmek suça ortak olmaktır ama işlemekten daha kolay bağışlanır. Yaşattıklarını hiç yaşatmamışçasına unutarak kurtulabileceğini sanır bir çocuk. Ama unutmak diye bir şey yok, unuttuğunu sanmak var, çocukluk mazeret olamıyor. (sf. 122)
  • ·      Topluca işlediğimiz günahlar bedeli ödenmedikçe ikramiyesi gelecek haftaya devreden piyangoya benziyor. Bir gün hepimize büyük ikramiye çıkacak, o zaman topluca günahlarımızın altında kalacağız. (sf. 124)
  • ·      Aşk, babasının belki de tek gelişkin yönüydü.
  • ·      İnsana değmeden yaşanmıyor, insanoğlu insansız bir hayat bulamadı. (sf. 144)
  • ·      Gözler ruhun dünyaya girip çıktığı yer. (sf. 158)
  • ·      Çöküş bir süreç, çektikçe uzuyor ama bir türlü tamamen çökülmüyor, çökülmedikçe de ıstırap bitmiyor. (sf. 167)
  • ·      Birine acımanın o kibirli hazzı...
  • ·      Hem aşk en iyi ihtimalle hastalıktır, çoğu zaman iyileşirsin, iyileşmezsen de ölürsün. (sf. 177)
  • ·      Aşkı aramak altın aramaya benziyor Şükran, çok yorucu. Toprağı kazacaksın, kayaları kıracaksın, toz edeceksin, eleyeceksin, bakacaksın var mı yok mu, varsa bulacaksın, eriteceksin, parlak parçacıkları birleştireceksin, aşk yapacaksın, zor. (sf. 185)
  • ·      Sevginin taşlaştığı yerde öfke kolay köpürüyor, sıcak suyu görünce ânında kendini bırakan sabun gibi. (sf. 191)
  • ·      Hayatta kalmak istiyorsan unutacaksın, başına gelenleri sineye çekeceksin, başka yolu yok. Yoksulların sinesi de çok geniş oluyor, her şey sığıyor buraya, zulüm, hakaret, haksızlık istediğin kadar. (sf. 196)
  • ·      Bu şehirde herkesi tanıyor ama hep uzaktan.
  • ·      Yaşamak böyle bir şey değil mi zaten baba... dinmeyen bir ağrı. (sf. 242)
  • ·      Yücelttiği şeylerin çöplüğü olan bir hayatı var.
  • ·      Herkes vahşetin hazzından çıldırmıştı. Mürşit bu hazla birlikte zafer gibi bir şey de hissediyordu. Cumhurdan kopmuştu, artık onun varlığına ihtiyacı yoktu, kalabalığın ortak cinnetine katılmıştı. Devasa bir şeytanın sayısız elinden kolundan biri olmuştu. Seyirci olmanın içindeki canavarı doyurmaya yetmediği bir ânın içindeydi. Akıntıya karıştı, kalabalığın arasında su gibi aktı, birden kendini yerde kan içinde yatan, hâlâ tekmelenen hamalın başucunda buldu. Elleri öyle terlemişti ki tuttuğu taş ıslanmıştı. Cumhurla göz göze geldi. Cumhur güldü, gülüşü Mürşitin içine işledi. Ayak uçlarından elektrik gibi giren ve bedeninin tamamını saran bir öldürmek arzusuyla elini kaldırdı. (sf. 309)
  • ·      Günahı işlemiş olmak belki bağışlanabilir ama insanın işlerken hissettiği aşağılık duygular ne olacak? (sf. 317)


Ay Hadi İnşallah / Pucca

  • ·      Kendimden o kadar nefret ediyorum ki bana bir parça sevgi gösteren birine dönüşmeyi tercih ediyorum. Bedenimden nefret ediyorum, yüzümden, saçlarımdan, konuşmamdan, ellerimden, sevdiğim saçlarımdan, konuşmamdan, ellerimden, sevdiğim şeylerden bile nefret ediyorum aslında. Ben kendimi hiç sevmiyorum, o kadar sevmiyorum ki o sevgiyi hep başkasına veriyorum. Ben bile kendimi sevmezken bir yabancı nasıl sever diye hayret ediyorum, hep minnet duygusuyla yaşıyorum. Hep ama hep kendimi onun altında eziliyor gibi hissediyorum. (sf. 189)


Peri Gazozu / Ercan Kesal

  • ·      Tüm yazdıklarımız bizim olsa da ne fark eder ki. Üzerindeki kan, hikâyelerini her gün kayıtsızca izlediğimiz o bahtsızların... Bunu böylece bilin... (sf. 63)
  • ·      Ama, yorulmadınız mı ağzınızda cesetlerle yıllar yılı tepemizde akbaba gibi dolaşmaktan? Bir karga gibi yapın hiç olmazsa. İnin yere ve bırakın ölülerimizi. Kalplerimiz onların mezar yeridir. (sf.116)


Rüya Körü / Gürsel Korat

  • ·      Talihin gözü kör olsa da, şüphenin gözü daima uyanıktır. (sf.86)
  • ·      Sonrayı görmeyen insanlar içindir neşe. (sf.34)
  • ·      Çünkü onun beni görmeyişini, benim olmayışını, beni sevmeyişini bile sevmiştim. (sf.136)
  • ·      İnsan bazen haklı olmanın rahatlığına güvenip kindarlığın ve öfkesinin bereketini artırabilir ve doğruyu şaşırabilir. (sf.158)
  • ·      Ama şunu da biliyorum ki Tanrıyı severken nasıl onunla kendimizi eşit hissedemiyorsak, aşka tutulduğumuzda da kendimizi sevdiğimizle eşit hissedemiyoruz. Bu yüzden âşıklar Tanrı kadar yalnızdır. (sf.208)
  • ·      Anne kız buluşmalarının insanın içini yakan bir tarafı vardır. Çünkü bu iki kadın türü birbiriyle buluştuğunda sevincin en saf derecesi olan ağlama katmanına ulaşırlar; doğrusu hasretle buluşup ağlamanın tadını kadınlardan daha iyi bilen de yoktur. (sf.215)
  • ·      Stefanos tam o anda kendisiyle Andronikos arasındaki farkı kavradı: Andronikosun belirsizliğe tahammülü yoktu. Bu yüzden yaşama gücü buluyor, bu yüzden yaşamak için savaşıyordu. Asla vazgeçmeyen, tuttuğunu koparan adam olmasının nedeni buydu. Oysa Stefanos belirsizliğe tahammül edebildiği için yaşayabiliyordu. (sf.237)
  • ·      Sevmek bize kalmıştır ama sevilmek talihtir. O talih bende yoktu. (sf. 245)
  • ·      Çünkü geçmiş zaman unutuştur, gelecek zaman ise doğmamış unutuş. Bunların birbirinden farkı yoktur. İnsan daima unutur. Yapabildiği tek Tanrısal eylem, hatırlamaktır. (sf.260)
  • ·      Yalnızca apaçık ortada olanlar görünmez ve gizlidir, hatırlayışın ışığına tutulana kadar. (sf.261)
  • ·      Sevilmeyen kişinin şimdisi yoktur. (sf.264)


Aile Çay Bahçesi / Yekta Kopan

  • ·      Korkularımızla öldürüyoruz zamanı. Oysa saniye kolu, tüm cesaretiyle koşmaya devam ediyor. (sf. 22)
  • ·      Böyledir zaten, çocukluk, utanılacak sayısız anının birikimidir. (sf.24)
  • ·      Oysa yağmurda ıslanmanın verdiği huzur hiçbir şeyde yoktur. İnsan olmaktan utanmadığın tek andır, ağaçlar gibi, çiçekler gibi, köpekler, kuşlar, kediler, bildiğin-bilmediğin bütün hayvanlar gibi ıslandığın an. Doğanın bir parçası olduğunu hissedersin. Manzaraya dışarıdan bakan kibirli insanlardan uzakta, o manzaranın bir parçası olursun. Irkının kendini beğenmişliğini unutur, bir böcek kadar özgür, sunarsın kendini doğaya. (sf.74)
  • ·      Ağaç değil onun adı; zeytin, çınar, elma, kavak... Kuş değil onun adı; güvercin, serçe, karga, saka... İnsan değil bizim adımız; yalancı, katil, ikiyüzlü, rezil... (sf.74)
  • ·      Sonra sustum. Ses olmadı düşündüklerim. Nefretimi kusamadım dünyaya. O güvenlikli kabuğumun altından çıkaramadım başımı. (sf.97)


Katalin Sokağı / Magda Szabo (*)

  • ·      Çünkü ne birinci ne ikinci ne de üçüncü ölümü gerçekti. O hâlâ yaşıyor ve yaşamak istiyordu. Ama bunları kavrayıncaya kadar artık gerçekten ölmüştü. (sf.104)
  • ·      Henrietti affedemiyordum, çünkü Balintin ruhunda aşktan ya da şehvetten çok daha bağımsız bir duyguyu uyandırmayı başarmıştı ve bunu ben asla yapamayacaktım. (sf.107)
  • ·      Evet, bazen konuşmalar sadece alışkanlık nedeniyle sesli ve sessiz harfler olan kelimeler içerirler. Bu konuşmalar o kadar büyük bir duygu yoğunluğuna sahiptir ki, sözlerimizin bir anlam taşıyıp taşımadığı bile önemli değildir. (sf. 109)
  • ·      Bize karşı gösterilen sevgi, her zaman için zaten biraz da bize karşı duyulan acıma duygusudur, öyle değil mi? (sf.155)


Aşçı / Wayne Macauley

  • ·      Utanç benim motorum. Ondan kaçmayacağım onu sevip besleyeceğim. (sf.155)
  • ·      İyi bir sistem asla mükemmel değildir. (sf.29)


Çıplak ve Yalnız / Hamdi Koç

  • ·      Öyledir, kusurlu insan kolay sevilir, kusurunu söyleyen insan daha da sevilir. (sf. 53)
  • ·      Hayatında hiç kimsenin onun için bir şey yapmadığı ve ondan bir şey beklemediği bir adam oldum. (sf.72)
  • ·      Büyüyeceksen önce gözyaşlarını silmeyi, sonra gözyaşlarını dindirmeyi öğrenmelisin. (sf.257)
  • ·      Kadınlar en çok ağlar, çünkü en çok kadınlar kaybeder, çünkü kadınlar kalmak için doğmuştur. Oysa gitmeyi öğrenmeliydik, kaybedilmeyi öğrenmeliydik. (sf.257)
  • ·      Hayatın adil davrandığı bir kadın veya erkeğe henüz rastlamadım. İstediğini almak kalbin kaderi değil. (sf. 288)
  • ·      Çünkü insan aşktan bahseder ve aşkı yaşarken korku en son aklına gelen şey oluyor. (sf. 396)
  • ·      Demek ki yalnız kalmak için insanın önce hayatta sevdiği birine sahip olması gerekiyormuş. Öbür türlü yalnızlıklar sadece büyüme hataları, sadece aile veya arkadaş kazaları. (sf. 408)
  • ·      Anlamak öğrenmek değildir. Öğrenmek olması için insanın yaşaması ve korkuyu keşfetmesi gerekir. Anlamak hissetmeye başlamaktır ve bugüne aittir. Öğrenmek ise geleceğe aittir. Hata o yüzden yapılır. Her hata, biraz, bile bile yapılır. (sf.441)
  • ·      Ama şimdi daha önceden aşina olmadığım ve beni doğru dürüst uyutmayan bir yorgunluk türünden mustariptim: hayal yorgunluğu. Bu, galiba, gençliğin erken safhalarında yaşanabilecek bir yorgunluk türü. Hızlı ve yakıcı. İnsan, herhalde, böyle bir yorgunluğu her tadıştan sonra gençliğini biraz daha kaybetmiş oluyor. (sf.185)
  • ·      Gerçek kimsenin elinde kalmaz, kaçar, yaşayabileceği yere kadar gider. Önemli olan başlamak. Gerçek olmaya başlamak. (sf.599)


** Okuyun bunları, okuyun.

Yorumlar