Teselli İkramiyesi yahut Hiç Olmazsa Cemil

Biri karşıma dikilip "Sen kendini ne sanıyorsun ulan?" diye çıkışsa mesela, tereddüt etmeden "Teselli ikramiyesi," derim. Öyleyim... Büyük ikramiyenin kaçırıldığı yerlerde oyalanılan şeyim ben. İnsanlarda yarattığım duygunun bu olduğuna eminim. Iskalanmış bir sevincin burukluğu. Üzüntünün kapısında kalmışlığın o ince şaşkınlığı. Arada kalakalmış insanların tutunduğu bir duvar işte.
Adım Cemil. Kimse için bir lakap takacağı kadar özel olmadım hayatta. Ama bir lakabım olsa "hiç olmazsa" olurdu bence. Çünkü adımın geçtiği çoğu cümlede bu iki sözcük de var.
"Bak, hiç olmazsa Cemil yanında..."
O günleri hatırlamıyorum tabii ama, doğduğumdan beri böyleymiş bu. Babam öldükten iki gün sonra doğmuşum mesela. Belki anneme zamanında söyleselermiş babamın durumunu, öldüğü gün teşrif edermişim dünyaya. Neyse, oraları karıştırmayalım şimdi... Ama hep benimle teselli etmişler annemi. "Yapma böyle," demişler. "Topla kendini... Hiç olmazsa Cemil için." Cemil dediler mi bir posta daha ağlarmış annem. Komşu teyzeler dudaklarını hafifçe dişler, gözlerini kısar, başlarını ağır ağır iki yana sallarmış. Bir görev gibi. "Etme," derlermiş. "Bak, yavrun var. Hiç olmazsa ondan bir parça kaldı sende..."
Tuhaftır, o günden sonra hep bir parça olarak yaşadım ben. Eksik kalan yerlere doldurmalık. Ama kat'a ait olamayan bir bütüne.

...

Yorumlar

Olcay Gülsecen dedi ki…
ne güzel bi hikaye, yüregime yürüyüp giden...