Okurken Oraya Buraya Yazdıklarım - 6

"Yaşam bir 'belki'dir. Ölüm ise bir kesinlik. Binlerce 'belki'nin uyumlu bir birlikteliğini gereksinir yaşam. Ölüm hiçbir şey gerektirmez. Sadece vardır."
- Reha Çamuroğlu, Cemil Reloaded, sf.239

"Ruhsal yaralar böyledir, görünmez, dışarıdan fark edilmez ama derinliklerde yer bitirir insanı."
-  Fırat Cewerî, Lehî, sf. 79

"Bazen birini öyle çok seversin ki onu bir an görebilmek için kendinden, o güne dek düşündüklerinden, inandıklarından, gerçek diye ortalıkta anlatıp durduğun şeylerden bile vazgeçersin. Yokluğundan öylesine büyük bir acı duyarsın ki, ne yaparsa yapsın her şeye katlanabilirsin, gerçekte başka bir zaman seni çok incitecek bir şeyi yapmasına izin verirsin. Öyle bir an gelir ki, o mutlu olsun yeter, diyecek kadar kendini unutabilirsin.
Birini sevmekle ondan vazgeçmemek farklıdır.
İnsan birini çok sevebilir ama ondan vazgeçebilir. Onu özler, yokluğunu hisseder ama zamanla çok büyük bir acı duymadan, yalnızca küçük bir sızıyla, bir gülümsemeyle hatırlayıp geçebilir."
- Kürşat Başar, Yaz, sf. 268

"Hayaller, oturabileceğiniz en büyük evdir."
- Kürşat Başar, Yaz, sf. 197

"İçinizdeki birini, düşünmemeye çalışarak unutamıyorsunuz."
- Kürşat Başar, Yaz, sf. 302

"Dilsiz ve bitkindi benim kahkaham, ağlamak özlemini taşıyordu."
- Knut Hamsun, Açlık (çev. Behçet Necatigil), sf. 76


Şebnem İşigüzel / Venüs

"Göbek deliği annemizin hatırasıdır. Hem bağımlılığımızın hem bağımsızlığımızın işareti." sf. 9

"Kusurlarımız meziyetlerimizdir esasında. Kusursuzluk varolmamaktır bir bakıma. Çünkü bu âlemde hiçbir göz kusursuz bir şey görmemiştir." sf.13

"Güzellik, insanın kendisine biçtiği değerdir." sf. 15

"Dünyaya gözlerimi açtığım 1908 yılında ilan edilen medeni ve insani şeyler bu ülkede gölge gibi kaldı: Üzerine bas geç! Üzerine çık çiğne! Hem var hem yok, tıpkı gölge gibi." sf. 16

"Oysa bir şeyi mahrem tutmakta ısrar etmek zehirdir." sf. 36

"Haritaları insanlar çizer. Haritalar çizilsin diye kan dökülür, isyanlar çıkar, savaş olur, bitlenirsin, aç kalırsın, insan olmaktan çıkarsın. Kazanır ya da kaybedersin. Bunun neticesinde haritalar ortaya çıkar." sf. 37-38

"Tarih anahtar deliğinden bakmak gibi bir şeydir." sf. 52

"Duygularımızın kokusu vardır. Hangi duyguyu hissedersek ona ait kokuyu salgılarız." sf. 86

"Üzün süre yaşayan bir beden enkar biriktirir." sf. 90

"Kadınlık kanamaktır. Kanaya kanaya ölmektir. Bir ölü gibi yaşamak, yaşamaya çalışmaktır." sf. 96

"Acılar hatırladıkça kanar. Unutulmaz. Zamanla kabuk tutan yaralar gibi izi kalır. O acı bizi öldürür. Ama biz bundan habersiz kopup giden başa inat yürüyüp giden gövde misali, yaşadığımızı sanırız farkında olmadan." sf. 103

"Çünkü gülümsemenin tıpkı kahkahalarımız gibi bir sesi vardır, duyan duyar." sf. 103

"Kimi duygular, en derinimizde, tıpkı kömür parçalarının elmasa, yakuta, değerli taşlara dönüşmesi, inci tanelerinin midyelerin karnında yüzlerce yılda oluşması gibi zamanla oluşur. Zamanla sever, zamanla sadakat gösterir, zamanla bağışlarsınız. Şekina bu işi mevsimlerin dönüşümüne benzetir, ‘Kıştan bahara çıkıvermek gibi, öfkeden anlayışa eriverir insan cancağızım,’ derdi." sf. 107

"Gözyaşları sizi bir yerlere götüren denizlerdir. Ağlamak, kimsenin görmediği içimizdeki dünyayı taşıyan geminin çevresinde bir deniz yaratır. Gözyaşları geminizi oturduğu kayalıklardan çıkararak yeni bir yere, daha iyi bir yere götürür." sf. 119-120

"  'Kadınların sırları, gizli öyküleri olur,' demiştim. 'Erkeklerin değil!' 
(...)
'Niye?' diye sormuştu Doktor Turan.
'Çünkü,' demiştim, 'Sırların çoğu kadınlar açısından utanç verici ölçüde yanlış kabul edilmiş şeylerle ilgilidir, kadınların özgürlüğüyle ilişkilidir, erkekler için böyle bir durum söz konusu değildir ki...' " 
sf. 121

"Denizin yanıbaşındaki bu kuyu nasıl böyle kurumuştu? İçimdeki hayat gibi. Neşe gibi. Mutluluk ve bütün güzel hisler, duygular gibi. Bir kadını şu kuyu gibi kurutan nedir?" sf. 139

"Sanki düştüğümde değil de ağlarken sarsıla sarsıla yaralandım." sf. 153

"Çok sevmiştim onu. Mutsuzluk içinde ölürken onu gizlice severek avunmuştum. Büyük bir aşktı bu. Öyle büyüktü ki hiç dile getiremedim. Öyle çok sevmiştim ki onu, yüzüne bile bakamıyordum aşkımın göz kamaştıran ışığından." sf. 155

"İnsanın en büyük muamması kendisidir." sf. 176

"Cumhuriyet ilan edildiğinde on beş yaşındaydım. Gübre tepeciğinin üzerinde yükselip şöyle bağırdığımı hatırlıyorum: 'Burası da bizim cumhuriyetimiz.' " sf. 201

"Sırlarıyla mezara giden insan yılanlarıyla gömülmüş gibi olurmuş. Fani dünyaya fısıldanmayan sırların her biri yılana dönüşür, insana kabrinde rahat huzur vermezmiş." sf. 205

"Mutluluk, yumuşak, tatlı, ışıklı bir odacıktır. Mevsim kış ise sıcaktır bu odacık. Mevsim yaz ise gölgelidir. Mutluluk bir histir. En derininizde sadece bir his. Bu yeryüzünde hiçbir nedene ve hiçbir faniye bağlı olmayan bir his. Sadece mutsuzluklar bunlara göbekten bağlıdır. Ama mutluluk en derinde bizim ne hissettiğimizdir. Mutluluk gölgeniz gibidir varlığı sadece size bağlı. Işık yoksa gölgeniz de görünmez göze ama siz varolduğunuza göre o da vardır muhakkak. İşte mutluluğun varlığı da böyle bir şeydir." sf. 215

"Göz bebeklerimiz kıvılcım gibidir. Kocaman bir ateş yakar. Büyülü bir aynacık gibidir sizi kendi suretinize sevdalar." sf. 220

"İnsanın kendi ölümünü anlatamaması aslında ne büyük kayıp. Ölümü hayattan daha gizemli yapan şey de bu zaten." sf. 233

"Eğer bir şeyi benim gibi çok hayal ederseniz onu olmuş kabul edersiniz. Ya da hayaliniz gerçekleşmiş olur ama siz onu hâlâ hayal zannedersiniz. Kim ne derse desin ömür dediğimiz şey de hayalle gerçeğin karışımından ibarettir." sf. 237

"Devamlı incitilmek insanı mahveder. Bir yaprak rüzgarın önünde durabilir mi? İncilitirseniz, ruhunuz, benliğiniz de öyle savrulur, derbeder olur. Sonunda benim gibi hissiz, cansız, ruhsuz kalırsınız. O hayattan kurtulacak gücü kendinizde bulamaz, bir cinnete yuvarlanırsınız."

Mahir Ünsal Eriş / Olduğu Kadar Güzeldik

"Yaşa, işe, güce, itibara en ufak hürmeti olmayan bu acıya aşk acısı diyorlar. Kim olursan ol, seni saklandığın yerde er ya da geç buluyor, gelip göğüs kafesini ateşle sıvazlıyor ve sen içeride kapkara kurum tutuyorsun." sf. 19

"Sevilirken, kendimize, sevdirmeye çalıştığımız zamanlardaki kadar bakmıyoruz çünkü hiç. Biri gelip bizi tezgâhtan alana kadar, bir manavın önlüğüne süre süre parlattığı elmalar gibi cilalıyoruz kendimizi. İlk ısırıktan sonra, ısırılan yerlerimizden kararmaya başlıyoruz ama." sf. 21

"Umut çok garip bir şey, insanı olduğundan daha aptal etmeye yetiyor." sf. 38

"Adına yaşamak dediği, yıllar süren bir intiharın sonuna gelmişti demek." sf. 66

"Devrim olurdu, olmazdı orası ayrı mesele. Ama devrime yalnızca inanmanın bile, razı olmamakla ilgili, vicdanı serinleten, en olmadık zamanda insnaın içini yeşerten bir lezzeti var." sf. 110

"Daha büyük yarınların hayalini kurmak, yarın sabah kalkıp işe ya da iş aramaya gideceğin gerçeğinin arkasında kalıyor. Unutturuyor kendini, sanki bütün gençliğini ışıklar içinde geçirten o değilmiş gibi. İnsan utanıyor sonra o sarılı kırmızılı dergileri, bozuk megafondan sokaktakileri umuda tavlamaya çalışan çatık kaşlı gençleri, duvarlara intizamsız bir aceleyle yazılmış o orak şekilli Ş harflerini gördükçe. Sanki önceden söylediği bir yalanı herkes öğrenmiş gibi utanıyor. Göz göze gelmemeye çalışarak uzaklaşıyor yanlarından, hayat da öyle gçeip gitmiyor mu, biz güzel şeyler yapmaya çalışırken, tam da en güzel şeyler oluverecekmiş gibiyken. Öyleyse yaşamak, hayata karşılık hayallerden vazgeçtiğimiz bir kaybetme biçimidir." sf. 114


Yorumlar