SANA LAYIK DEĞİLİM - OSMAN OLABİLMEK


1999’un sonbaharıydı. Bir akşamüzeri… Ailece oturmuş TV kumandasının tuşlarını bızıklıyorduk sıkıntıyla. Kanalın birinde yeni başlayan bir film gördük, durduk. Aradan geçen 10 yıl boyunca ne zaman siyah-beyaz bir film görsem ekranda, en azından birkaç saniye durmaya devam ettim, “O mu ki?” diyerek. Hiçbir zaman da rastlayamadım bir daha.

10 yıl sonra bir akşamüzeri yine, İstiklal Caddesi’nde öylece yürürken içinde kola makinesi bile barındırmasıyla kitapçıdan ziyade 1 milyoncuya benzeyen D&R’a girme dürtüsü duydum içimde. Alt kata iner inmez karşımda gördüm o filmin DVD’sini. Yeşilçam Klasikleri köşesinde, dertli dertli bakan Sadri Alışık ile tatlı tatlı gülen Türkan Şoray resminin üzerindeki “Sana Layık Değilim” yazısı nasıl gülümsetti beni anlatamam.

Dün bütün gün içimde dolanan sorunun sıkıntısından kurtulmak için bir dolu şey yaptım. Falcıya bile gittim ama o soru çıktı falımda. O sırrı açıklamalı mıyım açıklamamalı mıyım? Üzerime kalmış o suçun cezasını çekmeye devam mı etmeliyim, yoksa “Yeter ulan ben masumum, bu haltı yiyen sizin ödüllendirdiğiniz şu şahıstır” mı demeliyim?

Baktım ki gitmiyor zihnimden, aldım elime DVD’yi, dertli dertli baktım dertli dertli bakan Sadri Alışık’a. Sonra terapi niyetine bastım kumandanın tuşuna…

Adıyla konusu arasında çok da bir bağlantı kuramadığım bir film aslında bu. Evet, birine layık olmayan biri var ama filmin sonunda dahi “Sana layık değilim” düşüncesinin gölgesini dahi zihninde hissetmeyecek denli yüzsüz bir karakter bu. “Ona Layık Değilsin” demek daha mantıklı gibi geldi.

Her neyse… Sadri Alışık, Türkan Şoray ve Önder Somer… Osman, Türkan ve Ekrem… Osman abimiz, Türkan ablamıza aşık deliler gibi. Ekrem ise gözü yükseklerde bir karakter. Sevdiği kıza bir türlü açılamayan Osman, tam cesaretini topladığı dönemde askere çağırılır. (O dönemde askeriye bile Sadri amcamızın bıyıklarına kıyamamıştır lakin) Askerde her saniyesini Türkan’ı düşünerek geçiren Osman döndüğü zaman kardeşi Ekrem’in, sevdasını tüm içtenliğiyle paylaştığı biricik kardeşinin Türkan ile nişanlandığını öğrenir. Yıkılır ama sevmektedir işte… 1966 modeli bir sevgidir bu. “Ya benimsin ya toprağın” anlayışından zerre eser bulunmaz. Bakar ki Türkan deliler gibi aşık Ekrem’e, bakar ki gözleri parlıyor ona bakarken, dudaklarında sahici bir tebessüm… “Osman Abi”si olur. Her derdine yetişir, her sıkıntısına koşar. Ekrem’in tek derdi paradır. Uzun yıllar sömürür durur Türkan’ın aşkını. Evlerini, dükkanlarını sattırır, parasını yer. Bir pavyon şarkıcısıyla yaşamakta, anlaşılmaz işler yapmaktadır. Osman defalarca uyarır kardeşini, kardeşi küçümser Osman’ı. Ekrem, Türkan’a olan borcundan kurtulmak için kızı öldürmeyi bile dener. Öyle bir kazadan, ancak Türk filmlerinde rastlanabilecek bir şekilde sadece gözlerini kaybederek kurtulur Türkan. Ekrem ise pavyon şarkıcısıyla Avrupa’ya gider, orada uyuşturucu ve kumar batağına saplanır.

Osman ise zor günlerinde bir an bile yanından ayrılmaz Türkan’ın. Sırf yüzü biraz gülsün diye Ekrem’in ağzından mektuplar yazdırır, bin bir cefayla kazandığı paraları Ekrem göndermiş gibi Türkan’a verir. Sevdiği kızın ameliyat parası için yıllarca hayalini kurduğu, “James (Cames diye okur kendisi) Bond” adını verdiği arabasını değerinin çok altına satar, o parayı da Ekrem’in gönderdiğini söyler. Her şey insanlığındandır, her şey sevdasından…

Haksızlığa uğrar, bizzat kardeşi tarafından sırtından bıçaklanır ama ağzını açıp tek kötü söz söylemez Türkan’a Ekrem hakkında. Kızın gözleri açıldığında Avrupa’da kendini tüketmiş olan Ekrem de tüm yüzsüzlüğüyle dönmüş, Osman’a “seni nasılsa hiç sevmeyecek, bırak benim yanımda mutlu olsun” der. Osman sadece sevdasından değil, yine insanlığından buna bile eyvallah der. Ameliyattan sonra elleriyle getirir, teslim eder kızı Ekrem’e.

İşte film boyunca ekrandan bana seslendi Osman Abi. “Boşver be ena’m” dedi. “Sığar mı insanlığa söylemek” dedi. “Sığar mı? Sana kötülük etmiş olsa da başkasının ekmeğiyle oynamak olmaz” dedi. “Gün olur devran döner” diye haykırdı gözleri dolu dolu. “Gün olur herkes görür doğruyu” dedi.

Türkan bir şekilde her şeyi öğrendi sonunda. Koşarak sarıldı Osman’ın boynuna. “Çocuk ruhlu sevgilim benim,” diyerek. Çocuk ruhluyuz biz Osman Abi. Ama hani sen en azından içini döktün ya Ekrem’e… Hani patladın ya ona, döndüğü sahnede… Ona müsaade var değil mi?

Sonra da bir başka karakteri geldi aklıma Sadri Alışık’ın. Tesadüf müdür karakterin adının yine Osman olması bilmem ama, ofsayt Osman gibi gözlerim dolu “Yine mi ofsayt be hakim amca” diye mırıldanabildim ancak…

Yine ofsayta düştük, yine susmak kaldı bize. İtiraz edersek kart göreceğiz bir de haksız yere…

Yorumlar